25 Eylül 2007

60. Hükümet, bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu

Siyasi iradenin ulusal düzeye taşınması için "diyalog ve işbirliği niyeti" yetmiyor. Taraflarla "karar ortaklığı" gerekiyor…

58. Hükümetten bu yana "E-Dönüşüm Türkiye" adını alan bilgi ekonomisine ve bilgi toplumuna dönüşüm hedeflerinin kaderini "hissetmek" için hepimiz 60. Hükümetin programını bekliyorduk. Program açıklandı, ama galiba hala bekliyoruz…

Ekonomistlerle ağız birliği yapacağım: "Ampulün altında yeni bir şey yok"! Kriz sonrası makro-ekonomik istikrar arayışı ve AB entegrasyonu ar-gehedefleriyle şekillenen, AKP'nin kendi yapmadığı, seçim beyannamesiyle deklare etmediği bir ekonomik programı mümkün olduğunca sıkı(cı) bir biçimde uygulayarak ulaştığı göreli "başarı"ların geliştirileceğini bildirmek ne zamandan beri "program" adını taşıyor? İnsan bu kadar büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş bir partiden çok daha ciddi bir atılım bekliyor.

60. Hükümet programında yargıdan sağlığa, kamu yönetiminden eğitime, sanayiden tarıma bilgi ve iletişim teknolojileri, bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu konularıyla ilgili birçok "şık" referans bulunuyor. Ama bu referanslar, sanki bu alanlarda son beş yılda müthiş bir "sıçrama" yaşamışız da, böyle sıçraya sıçraya devam edeceğiz havasıyla yapılmış! "Bilgi toplumuna dönüşüm yolunda hızlı değişim" olarak lanse edilenler, bilgisayar ve cep telefonu kullanımının yaygınlaşması, sansür yasası da dahil olmak üzere bir iki hukuksal düzenleme. İronik!

Programda konuyla ilgili somut hedef olarak 2013 yılında Ar-Ge harcamalarının milli gelirin %2'si düzeyine yükseltilmesi dışında bir şey yok. Tabii bu da aynı yıl kişi başına 10 bin dolar gelir elde etmemiz koşuluyla mümkün olacak. Ee, ne de olsa "demokrasi sınırı" bu. 2013'te birden demokrasiye, bilgi toplumuna ve bilgi ekonomisine uyanıvereceğiz!

Programda "e-dönüşüm" terimi sadece iki kez kullanılıyor: ikisi de e-devlet ile ilgili tek bir paragrafta. Yani e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu ve "Bilgi Toplumu Stratejisi"nin kamu saplantılı mekanik dönüşüm anlayışı cephesinde yeni bir şey yok. Nitekim, "yönetişim" teriminin yalnızca firma yönetişimi ve üniversitelerde yönetişim dışında kullanılmaması manidar. Konu YÖK olunca yönetişime ihtiyaç duyuluyor, ama kamu yönetimine bulaştırmaya gelmiyor! Belki de yönetişim ancak yılda en az 10 bin dolar kazanan vatandaşların hak edebileceği bir şeydir! Yönetişim olmadan vatandaş nasıl o seviyeye ulaşacak, o ayrı konu…

Gerisi fena halde muğlâk. "Rekabet gücümüzü verimlilik ve teknolojik yenilik ekseninde artırma"yı hedefleyen bir "sanayi politikası"ndan, "bilgi ekonomisinin gerektirdiği kaliteli insan gücünün yetiştirilmesi"nden, "bilim, teknoloji ve yeniliğin desteklenmesi"nden dem vuruluyor ve bütün bunların "ilgili tüm taraflarla diyalog ve işbirliği içinde şeffaf biçimde" gerçekleştirileceği söyleniyor. Yani belli belirsiz bir "niyet" var da, "irade" var mı, belli değil. Siyasi iradenin ulusal düzeye taşınması için "diyalog ve işbirliği niyeti" yetmiyor. Taraflarla "karar ortaklığı" gerekiyor…


BThaber, S:638, 17-23 Eylül 2007

13 Eylül 2007

Zamanımız kalmadı

Bakalım bu hükümet bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu konusunda nasıl bir tavır takınacak? Geçen dönemdeki gibi kamu saplantılı yönelimini sürdürecek mi, yoksa daha kapsamlı bir dönüşüm hamlesine cesaret edebilecek mi?

Ülke koskoca bir yılın yarısından fazlasını türbandı, laiklikti, rejimdi tartışarak harcadı ve harcamaya devam ediyor. Hayati hiçbir konuda bir santim ilerleyemedik. Gerçek işsizlik oranı yüzde 18.7. Mayıs ayından bu yana işsizler ordusuna en az elli bin kişi katılmış. Yapısal reformlar bakımından sıra bir türlü reel sektöre, üretime, istihdama, ihracata, eğitime gelemedi. Uluslararası Yönetimi Geliştirme Enstitüsü'nün Dünya Rekabetçilik Raporu'na göre Türkiye bu yıl rekabet endeksinde 43. sıradan 48. sıraya geriledi. Gerilim oyununda öncelik kazanan, kolluk kuvvetlerinin yetkilerini artıran, internet sansürüne yol açan olumsuz düzenlemelerden, inovasyon ve Ar-Ge konusunda beklenen olumlu düzenlemelere bir türlü sıra gelemedi. AB entegrasyonu meselesi heyula gibi önümüzde duruyor.

E-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu son toplantısını geçtiğimiz Mart ayında yapmış. Yani tartışmalı "Bilgi Toplumu Stratejisi" onaylandığından beri sadece üç kez toplanabilmiş. Son toplantısında ele aldığı konu da pek hayırlı: meşum internet sansür yasası! Bu arada erken seçim dolayısıyla Kurul zaten dağılmış bulunuyor. Lideri siyaseti bıraktı, diğer katılımcı bakanlar da değişiyor. Kısacası Mart'tan bu yana artık "dönüşmüyoruz"!

Nihayet Cumhurbaşkanlığı seçimi de sona erdi. Yeni hükümetin kısa sürede iş başı yapması bekleniyor. Bakalım bu hükümet bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu konusunda nasıl bir tavır takınacak? Geçen dönemdeki gibi kamu ağırlıklı yönelimini sürdürecek mi, yoksa daha kapsamlı bir dönüşüm hamlesine cesaret edebilecek mi? Eğer e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu'nun yeni yapılanmasında "Bilgi Toplumu Stratejisi'nde konumlanan kamu kesimiyle sınırlı sözde "yönetişim" modelini uygulamaya kalkarlarsa, ulusal kaynakların ve çok değerli zamanın bir kez daha heba edildiğini göreceğiz demektir.

Türkiye'nin bir an önce gerçekten "ulusal" bir bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu stratejisine ihtiyacı var. Ulusal stratejinin asıl gücü içeriğinden değil, kimlerin (hangi tarafların/paydaşların), nasıl (bir süreçle), hangi ulusal fayda odağında, hangi kıyaslama ve analizlerle, nasıl bir (ulusal) uzlaşı uyarınca, hangi meşru (hukuki, kurumsal, sorumlu ve saydam) zeminde karar verdiklerine göre artan veya eksilen dinamiğinden kaynaklanır. Ulusal politikanın ulusal fayda üreten stratejileri doğurmasının ve bu stratejilerin uygulanmasıyla doğrudan ulusal rekabet avantajı yaratılmasının nedeni de budur. Stratejilerin içeriği de bu dinamik denklem uyarınca şekillenir zaten…

Ülkenin ihtiyaç duyduğu dönüşüm "bilgi toplumu"na ve "bilgi ekonomisi"ne doğru ve bu terimler her yerde aynı anlama geliyorlar: "toplum"un ve "ekonomi"nin tümüyle dönüşmesi gerekiyor… Yani "bir kısmı" seçeneği mevcut değil!

BThaber, S: 636, 3 - 9 Eylül 2007