24 Mart 2008

Ulusal e-yönetişim planı

E-devletin yaklaşık on yıllık tarihi genel bir başarısızlık tablosu çiziyor. Kamu kesimi iş dünyasının bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak eriştiği verimlilik ve etkililiğin yanına bile yaklaşamıyor.

654. sayıda Birleşmiş Milletler 2008 e-devlet araştırmasındaki acıklı durumumuzdan söz etmiştim. Geçtiğimiz günlerde yapılan e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu 23. toplantısında tartışılan konulardan biri olan ve Türksat sorumluluğunda bulunan e-devlet kapısı projesinin ne zaman bitirileceği yine belli olmadı. "E-Dönüşüm Türkiye" projesi bırakın Türkiye'yi devleti de dönüştüremedi!

Bir yandan da bu durum sadece Türkiye'ye özgü değil. E-devletin yaklaşık on yıllık tarihi genel bir başarısızlık tablosu çiziyor. Bizim durumumuz başka birçok ülkeyle kıyaslandığında vahim de olsa, bu alanda gerçek başarı örneklerine pek sık rastlanmıyor. Kamu kesimi iş dünyasının bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak eriştiği verimlilik ve etkililiğin yanına bile yaklaşamıyor. The Economist dergisi kestirme bir yaklaşımla bu başarısızlığı rekabetin olmayışına, bürokratların Amerika'yı yeniden keşfetme merakına ve organizasyon yerine teknoloji odaklılığa bağlıyor ve çözümü "güçlü lider"de görüyor. 6-7 Mart'ta yapılan ve e-devletin geleceğinin tartışıldığı OECD e-Liderler Konferansı'na katılan "lider"ler ise sorunu başka bir yerde arıyor: "devlete öncelik verilerek e-devlet olunamıyor"…

"Müşteri"nin, yani yurttaşın gerçekten de "velinimet" olması gerekiyor. Bunun için de e-devletin şeffaf, sorumlu, hesap verebilir ve katılıma açık bir yapıda geliştirilmesi şart. Yani dönüp dolaşıp yönetişime ve demokrasiye geliyoruz. İş planı, izleme ve değerlendirme e-devletin en az gelişmiş tarafı. E-devlet projelerinde iş planının "hedef grup", yani kullanıcı yurttaşların ihtiyaçları temelinde tasarlanması ve gerçekleştirilme aşamasında bağımsız bir izleme ve değerlendirme birimince denetlenmesi gerekiyor. İş planı deyince işin içine yönetişim, maliyet-fayda analizi, risk analizi, bilgi yönetimi, değişim yönetimi, müşteri ilişkileri yönetimi, pazarlama ve iletişim, müşterinin güvenini kazanmak gibi bürokratların pek de alışık olmadığı mekanizmalar giriyor tabii. Bürokratlar kamu kaynağını "devlet malı" zannettiklerinden izleme ve denetlemeyi "teftiş" ile karıştırıp ancak kendi aralarında "şeffaf" olabiliyor. İflas tehdidi yok, "sermaye" deniz… İş planının olmadığı ve denetlenmeyen bir işte, verimlilik ve etkililik aramak da boşuna oluyor tabii. İşler böyle yürümüyor. Sizler plan seversiniz. Bir "ulusal e-yönetişim planı"na ne dersiniz?

BThaber, s:662, 17-23 Mart 2008

11 Mart 2008

Biraz matematik

İşsizlik, dış ticaret açığı, cari işlem açığı, bütçe performansında düşüş, küresel durgunluk, hukuksuzluk, iktidar savaşları... Aman, olsun canım, "gönlümüz zengin"!

Türkiye İstatistik Kurumu'nun son verilerine göre işsizlik tırmanışta. İşsizlik % 10,1'e çıkarken, açık işsiz sayısı 85 bin kişi artarak 2 milyon 350 bin oldu. İş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar da dikkate alındığında gerçek işsiz sayısı 4 milyon 20 bine ulaşıyor. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde başlayan düşük büyüme istihdam üzerindeki etkisini göstermeye başlıyor. İşsizlik oranının % 10 düzeyinde tutulabilmesi için 2007 verilerine göre yılda en az 411 bin; işsizlik oranının aşağı çekilebilmesi için de yılda en az 500 bin dolayında yeni istihdam yaratılması gerekiyor. Ayrıca tarım sektöründe daralan istihdamın tarım dışı sektörler tarafından karşılanması zorunluluğu da hesaba katılmalı. On yıl önce, sanayi, inovasyon, bilim-teknoloji politikaları ve demografik değişimler gözetilmeden kalkışılan "eğitim reformu" ile bu "nitelikli" istihdamın yaratılamayacağı belli.

Büyüme dinamiklerinde hızlı bir artış Türkiye'nin istihdam tablosunda göreli bir iyileşme sağlayabilir. Peki, bu dinamiklerin belirtisi var mı? Dış ticaret açığı 60 milyar dolara (milli gelirin %18'ine), cari işlem açığı ise 38 milyar dolara (milli gelirin %9,2'sine) ulaştı. Hala uygulanamayan sosyal güvenlik reformunun ulusal bütçeye maliyeti 2007'de de 26 milyar YTL. 2008 bütçesinde bu açık için ayrılan ödenek ise 28 milyar YTL. 2007 yılında, bütçe açığı, 6,8 milyar YTL'lik özelleştirme geliri de hesaba katıldığında 13,8 milyar YTL olarak gerçekleşti. Hesaplanan program tanımlı bütçe açığı 20,8 milyar YTL. 2006'da ise 4,6 milyar YTL bütçe açığına karşılık, 7,2 milyar YTL'lik program tanımlı bütçe açığı oluşmuştu. Bütçe performansı üç katı bozuldu. Üstelik bu düşük performans 2007 yılında gerçekleşen bazı harcamaların tahakkuklarının 2008 mali yılına ötelenmesi nedeniyle olduğundan iyi görünüyor. Bütçe şeffaf değil. Başka birçok yararının yanı sıra kamu maliyesinde performans artışı da sağlayacak Kamu Yönetim Reformu ne durumda peki? Belediye ve ilçe sayılarında seçim hedefli oynamaların dışında rafa kalktı. Türban özgürlüğü kadar "sivil" anayasa gibi. Avrupa Birliği reformları gibi. Bilgi ekonomisi, bilgi toplumu, inovasyon, KOBİ, sanayi ve dış ticaret politikalarından hiç bahsetmiyorum.

ABD'den başlayan durgunluk, en önemli dış ticaret kanalımız olan AB ülkelerini de içine alarak hızla küreselleşiyor. Sıcak para akışı ve dış borçlanma dışında tutacak yeri kalmamış ekonomimizin bu krizden etkilenmemesi mümkün değil. Biz ise giderek daralan bir ilmek gibi sıkışan zamanı hoyratça harcıyoruz. Türkiye iki yıldır havanda su dövüyor. Küçük iktidar savaşlarıyla geleceğimizi yok ediyoruz. Bakalım "anlı şanlı" geçmişimiz karın doyuracak mı?

BThaber, s:660, 3-9 Mart 2008