30 Kasım 2009

Oyunun Kuralı - İnternetin ekonomi-politikası

Kimi internetin suça, ahlaki çöküşe, köktenciliğe, terörizme, dilin yozlaşmasına, bilgi çöplüğüne, fikir hırsızlığına, insanların birbirlerinden yalıtılmasına yol açtığını iddia eder; kimi de demokrasi, özgürlük, refah, işbirliği, yeni işler, ekonomik büyüme, katılım, daha iyi eğitim gibi değerleri getirdiğini... Ama internet “kökten karşıt eğilimlerin bir alanı”dır ve mevcut risklerle birlikte mümkün fırsatlar sunar.

Christian Fuchs, internet ve toplum arasında, geleneksel medyanın bize anlattığının tersine tek boyutlu değil, çok boyutlu ve antagonistik bir ilişki olduğunu söyler (Internet and Society: Social Theory In the Information Age, Routledge, 2008): Tek boyutlu açıklamaya göre, internet ya suça, ahlaki çöküşe, köktenciliğe, terörizme, dilin yozlaşmasına, bilgi çöplüğüne, fikir hırsızlığına, insanların birbirlerinden yalıtılmasına yol açar; ya da demokrasi, özgürlük, refah, işbirliği, yeni işler, ekonomik büyüme, katılım, daha iyi eğitim gibi değerleri getirir. Oysa bunların tümü birlikte varolur. İnternet bu bağlamda “kökten karşıt eğilimlerin bir alanı”dır ve mevcut risklerle birlikte mümkün fırsatlar sunar.

Bu yapısal antagonizm, karşıtların karşılıklı bağımlılığını beraberinde getirdiğinden, işbirliği ve rekabet yanlızca bilgi kapitalizminin karşıt eğilimleri olmakla kalmaz, sürekli birbirlerinin alanına el uzatırlar. İşbirliğine dayalı, katılımcı bilgi toplumu henüz kurulmamıştır; ancak gelişme halindedir ve dinamikleri mevut toplum modeliyle uzlaşmaz ilişki içindedir. Bu karşıtlığın bir tarafında e-katılım ve paylaşım ekonomisi, öteki tarafında e-tahakküm ve kıtlık ekonomisi vardır. Ama hala rekabet mantığının tahakkümünde olan ulusötesi bilgi kapitalizmi, işbirliği kavramını kullanarak onu kolonize etmeyi şimdilik kaydıyla başarır. “Katılımcı” yönetim, ekip çalışması, “stratejik” ortaklıklar, kurumsal sosyal sorumluluk bunun bariz örnekleridir. Bu, disiplin toplumundan (kendini-)denetleyen bir topluma geçiş aşamasıdır.

Küresel ağ kapitalizmine entegre olmakta sorun yaşayan ulus-devletler bu karşıtlığı ısrarla tek boyutlu bir düzleme indirgemeye çalışır ve internete yönelik ciddi bir tehdit algısı geliştirir. Bu algı, yeni yönetsel paradigmalara uyumsuz doğalarının bir sonucudur. Oysa kendi sonlarını hazırlayan, internet ve temsil ettiği riskler ve fırsatlar değil, bu uyumsuzluklarıdır. Bu devletler internete yasakçı bir zihniyetle yaklaşır; tehdit olarak gördüğü bilgi akışını tamamen denetimleri altına almaya çalışır; başarısız olmaya mahkum bu yaklaşımla ne riskleri yönetebilir ne de fırsatları değerlendirebilir. Bu denklemde toplum geçici olarak kaybedendir. Ama asıl kaybeden bu uyumsuz devletler olacaktır.

Su yolunu bulur. Ekonomi-politika affetmez!

BThaber, s:744, 9 - 15 Kasım 2009

16 Kasım 2009

Oyunun Kuralı - Kriz alfabesi: “U” mu, “W” mi, “L” mi?

Bu krizin gelecekte hangi harfle anılacağı değil önemli olan. Krizden çıkışın teknoloji, inovasyon, yönetişim ve işbirliğinde olduğunun farkına varmak önemli.

Şu sıralar “U”cularla “W”ciler arasında kavga var. Krizden yavaş ve istikrarlı bir çıkış içinde olduğumuzu savunan “U”cularla, krizin çift dipli olacağına inanan “W”ciler..

Para pazarında maliyetlerin düşmesi, kurumsal fonların daralması sonucunda girişim sermayesinin yükselişe geçmesi; ABD ve İngiltere’de emlak sektörünün stabilize olması ve fiyatların yükselmesi; küresel ticaretin hızlanması; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’de büyüme tahminlerinin yüksek çıkması gibi veriler, ekonomik (sıkı)yönetişim reformlarının devamı koşuluyla, OECD’nin krizden çıkış beklentisini öne çekmesine neden oldu (OECD Economic Outlook Interim Report, Eylül 2009).

Krizin çift dipli olacağını savunanlar ise, ABD’de işsizlik tahminlerinin öngörülenin üstünde çıkması (%9.8 - ki bu oranın gerçekte çok daha yüksek olduğunu söyleyenler de var); yine ABD’de bütçe açığının GSYİH’nin %10‘una ulaşması; rezerv para olarak dolara karşı hızla artan küresel güvensizlik; krizin bu kez ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin küçük işletmelerini de vuruyor olması; emtia fiyatlarının Çin ve Hindistan gibi ülkelerin talepleriyle krize rağmen yükselmesi gibi verilerden hareket ediyorlar.

Adamı sevmem, ama “kahin” Roubini’nin, doların güçsüzleşmesiyle negatife dönen faizlerle borçlananların yatırımlarıyla şişmeye başlayan riskli küresel varlıklar balonunun patlamaya aday olduğu saptamasına katılmamak elde değil. Kötümser senaryoya bir de ekonomik olmayan “reel” krizlerin, yani enerji, gıda ve çevre krizlerinin belirtilerini eklersek, bu sefer “L” tipi bir grafikle karşılaşmamız da olası. Bu hanede sadece süreğen resesyon değil, savaş, terör, kıtlık, açlık ve çevre felaketleri de var...

Greenspan’dan önceki FED başkanı, eski Hazine Bakanı, Obama’nın Ekonomik İyileşme Danışma Kurulu’nun yeni başkanı “bilge” Paul Volcker, teknolojinin ve küreselleşmenin ulaştığı noktada eski günlere geri dönüşün olmadığını, bu gelişmenin bürokratik sistemin uyum kapasitesini çoktan aştığını, her krizde devletin yeni bir kurtarma paketi açmasına alışan finansal sistemin kriz yaratmaya teşne olduğunu, yeni bir sistemin doğması gerektiğini söylüyor. Bu krizin gelecekte hangi harfle anılacağını bilmem, ama çıkışın teknoloji, inovasyon, yönetişim ve işbirliğinde olduğunu biliyorum.

BThaber, s:744, 9 - 15 Kasım 2009

03 Kasım 2009

Oyunun Kuralı - AB İlerleme Raporu, ifade özgürlüğü ve internet

İnternet ve bilişim hukukumuz uluslararası hukuk devleti normlarına uyumlu değil. Yeni olumsuz düzenlemelere baktığımızda, bir sonraki raporun daha sert eleştiriler ve yaptırımlar içereceğini, hatta AİHM kararlarının gündeme geleceğini öngörmek zor olmaz.

Avrupa Birliği’nin 2009 “Türkiye İlerleme Raporu” bir ilke sahne oldu: İnternet sansürü, ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hakların ihlali bakımından açık bir biçimde eleştirildi. 6000‘den fazla sitenin erişime engellenmesiyle kritik bir eşik aşıldı demek ki.
Ulaştırma Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), dünyada yayınlanan onca habere ve rapora rağmen, yaptıklarının internet sansürü olmadığını, “yabancıların” da bunu böyle görmediğini, hatta bu uygulamalarının AB tarafından “öncü ve örnek” olarak algılandığını söyledi. Bakalım, resmiyetinden kuşku duyulamayacak bu raporu nasıl açıklayacaklar?
Raporun “İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması” başlığı altında, “ifade özgürlüğü” bölümünde şu satırlar yer alıyor: “Sık sık yaşanan web sitesi engellemeleri kaygı vermeye devam ediyor. Hukuki ve idari kararlar, istenmeyen içeriği filtrelemek yerine tüm siteyi engelliyor. YouTube Mayıs 2008‘den beri engelli. Facebook, Google Sites ve diğer siteler hakkında bekleyen mahkeme kararları bulunuyor.” Rapor, Türk hukuk sisteminin genel olarak ifade özgürlüğünün korunması için yetersiz kaldığını, savcı ve hakimlerin düzenlemeleri genellikle baskıcı bir tarzda yorumladıklarını, bir çok düzenlemenin sansür amaçlı kullanıldığının altını çiziyor. “Bilgi Toplumu ve Medya” başlığı altında da şu satırlar var: “Bazı web siteleri sık sık mahkeme kararlarıyla engelleniyor. Bu durum, internet erişimiyle ilgili olarak ifade özgürlüğüne saygı gösterilmesini sağlayacak daha güçlü güvencelere ihtiyaç olduğunu gösteriyor.” “Hukuki ve Temel Haklar” bölümünde ise mahremiyet ve kişisel verilerin korunması için gerekli hukuki çerçevenin AB normlarına uygun olarak yaratılması gerektiğine vurgu yapılarak, dinleme ve gözetim uygulamaları eleştiriliyor.
İnternet ve bilişim hukukumuz uluslararası hukuk devleti normlarına uyumlu değil. Yeni olumsuz düzenlemelere baktığımızda, bir sonraki raporun daha sert eleştiriler ve yaptırımlar içereceğini, hatta AİHM kararlarının gündeme geleceğini öngörmek zor olmaz: 5651 sayılı yasanın güçlendirilmesi, iletişim özgürlüğü ve mahremiyet hakkını sakatlayacak yeni FSEK tasarısı, eski RTÜK kanununu andıran Bilişim Suçları Kanun Tasarısı, kişisel verileri koruyacak düzenleme yerine Ulusal Bilgi Güvenliği Kanun Tasarısı...
Nereye Türkiye?

BThaber, s: 742 - 26 Ekim - 01 Kasım 2009