24 Eylül 2009

Özgür Müziğe Dokunma! MÜ-YAP’a Protesto Hareketine Katıl!


"Bu eylemi müzik endüstrisinin çıkarlarının, toplumun ve müzisyenlerin çıkarlarıyla uyuşmadığını , endüstrinin toplumun çıkarlarına aykırı hareket ettiğini göstermek ve bir kamuoyu bilinci oluşturabilmek için yaptık.
Lütfen müzik endüstrisinin temsilcilerine inanmayalım, bize yalan söylüyorlar!”

19 Eylül 2009 tarihinde, yani bayram arifesinde MySpace ve LastFm sitelerinin erişime engellendiğini fark ettik. O sırada sık kullandığım sosyal ağ olan Friendfeed’deydim. Haber bir anda yayılmaya başladı. Önce Sansüresansür grubu viral bir gerilla eylemi organize edip haberi yaydılar, engellemeyi protesto ettiler. bu arada biraz hır da çıkmadı değil. Eş zamanlı olarak yine aynı ortamda aktif olan gruplar Netdaş ve Korsan Partisi oluşumu da sürece katıldı ve haber hızla diğer sosyal ağlarda ve blog alanında da yayıldı. Aynı hızla protesto dalgası da büyüdü. Aktivist gruplarda eylem fikirleri dolaşmaya başladı. Bu fikirlerden biri bugün, yani 23 Eylül Çarşamba günü başladı. Eylemciler özel olarak tasarlanmış CD kapaklarını basıp kutulu CD’ler hazırlıyor ve erişim engellemeden sorumlu olan müzik yapımcıları meslek örgütü MÜ-YAP’a gönderiyorlar. İster boş bıraktıkları, isterlerse keyiflerine göre doldurdukları CD’lerle MÜ-YAP’ı “gerçek spam”e boğuyorlar! Hatta kimisi bu CD’lere John Cage’in ünlü “4.33” adlı “parçasını” yerleştirip ironinin boyutunu daha da koyultuyorlar...

Eylemciler kendilerini “internet vatandaşları” yani “netdaş”lar olarak tanımlıyorlar ve MÜ-YAP’a mesajları çok açık: “Özgür Müziğe Dokunma”!

Postayla, kuryeyle, belki elden da MÜYAP’ın kapısına yığılan CD dağının metaforik anlamı da büyük: Dijital dağıtım kanallarını, networkleri, elektronik ortamı, bir üretim, paylaşım, tüketim mekanı olarak interneti düşman belleyen, hala marketlerde CD’ler satılsın, müzisyenleri ve biz müzikseverleri sömürmeye devam etsinler isteyen bir endüstri meslek kuruluşuna, küçük ve giderek küçülen çıkarlarını korumak adına hepimizin ifade, iletişim ve paylaşım ortamı interneti kullanma hakkımıza müdahale etme cüretini gösterdiği için, bir CD dağı göndermek gerçekten müthiş ironik bir eylem!... Al sana CD!

Müzik yapımcısı ve dağıtımcısı şirketlerin oluşturduğu endüstriyi temsil eden bu meslek örgütü, bir sansür ve baskı aracı olan erişim engelleme aracını kullanarak tüm meşruiyetini kaybediyor. Aslında hayatta kalma savaşı veriyorlar. Amaçlarının “müzik emekçilerinin haklarını korumak” olduğunu söyleseler de, aslında internetle birlikte giderek küçülen kendi aracı endüstrilerinin çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Korudukları hakların ancak çok küçük bir kısmı “müzik emekçilerinin” payına düşüyor. Uluslararası hukuk ilkeleriyle çelişen, birey hak ve özgürlüklerine saygısız bir hukuk sistemimiz olduğu için, bu sistemin engelleme imkanından yararlanarak yasal içerik sunan, bağımsız müzisyenlerin dağıtım kanalı haline gelmiş siteleri bile engelleyerek köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. İnternet yüzünden anakronik hale geldiklerini, ömürlerini tükettiklerini, daha akıllı davranmaları gerektiğini kabullenmek istemiyor, teknolojiyle, giderek yaygınlaşan paylaşım kültürüyle ve müziğin özgürleşmesiyle savaşa girişiyorlar... Kaybedecekleri belli bir savaşa.

Müzik emekçileri onlardan kurtulduklarında hem daha çok kazanacak, hem de çok daha büyük sayıda, çok farklı coğrafyalara yayılmış nitelikli dinleyicilere ulaşacak oysa. İnternet bunu şimdiden sunuyor müzik sanatçılarına.

Netdaşlar basın duyurularında şöyle diyorlar:

“Müzik endüstrisinin bir kısmı bir kültüre karşı koymaya çalışıyor, bir kültürle savaşıyor ve onu öldürmek istiyor. Endüstrinin gelişimini kendi kısa vadeli çıkarlarına kurban eden bazı meslek organizasyonları her teknolojik yenilik sonrasında yaptıkları gibi, bu yeniliğin ardından da iktidar odağı olma güçlerini kullanarak telif haklarının kapsamını genişletmeye çalışıyorlar, başarılı da oluyorlar. Fakat bu sefer karşılarında ciddi bir muhalefet var: Koskoca bir “internet vatandaşları toplumu”, “netdaş”lar...”
“... dünya değişiyor, ekonomiler değişiyor, para kazanma yöntemleri farklılaşıyor; fakat MÜ-YAP ve benzeri kuruluşlar kendilerine çok para kazandıran, kendilerini çok güçlü hale getiren bir sistemin yıkılıyor olduğu gerçeğini kabul etmek istemiyor. Bunu yaparken “telif hakları”, “sanatçı emeği” gibi kavramları önümüze seriyorlar. Aslına bakılırsa “sanatçı emeği”ni umursadıkları yok, umursadıkları tek şey kendilerini güçlü hale getiren bu düzenin olabildiğince devam etmesini sağlamak ve müzik üzerindeki tekellerini, iktidarlarını kaybetmemek. Artık yaşam sürelerinin sonuna geldiklerinin, müzik endüstrisinin işleyiş tarzının değişmek zorunda olduğunun kendileri de farkında; fakat bu değişimi olabildiğince geciktirmenin, o arada da elde edebilecekleri kadar maddi kazanç elde etmenin peşindeler.
Biz internet vatandaşları, yani netdaşlar olarak bunun bilincindeyiz, bu nedenle MÜ-YAP’ın bu son yasaklama girişimini protesto etmek için bir eylem yaptık. Bu eylem internette şekillendirildi; netdaşların ve internet tabanlı sosyal ağların kesinlikle hafife alınmaması gerektiğini gösterdi. 23 Eylül Çarşamba günü MÜ-YAP’a anonim olarak yüzlerce “protesto CD’si” yollamaya başladık. Bu CD’ler için hazırladığımız görselde mesajımız netti: “Özgür müziğe dokunma!”.
Türkiye’nin dört bir yanından insanlar internet üzerinden bu protestoya dair bilgileri edindiler ve hala da bu CD’leri yollamaya devam ediyorlar. Bu haberi duymamış olabilirsiniz; çünkü bu eylem alternatif medyalarda çokça ses getirmiş olsa da kitle medyasına pek yansımadı.
Bu eylemi müzik endüstrisinin çıkarlarının, toplumun ve müzisyenlerin çıkarlarıyla uyuşmadığını , endüstrinin toplumun çıkarlarına aykırı hareket ettiğini göstermek ve bir kamuoyu bilinci oluşturabilmek için yaptık.
Lütfen müzik endüstrisinin temsilcilerine inanmayalım, bize yalan söylüyorlar!”
“MÜ-YAP'ı protesto etmek için bu görsellerin printer'dan çıktısını alıp boş bir CD kapağına yerleştiriyoruz ve
Mü-Yap Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği Kuloğlu Mah. Turnacıbaşı Sok. No:16 Kat:5 80070 Beyoğlu İstanbul
adresine postalıyoruz!”
Görseller: http://www.divshare.com/download/8613215-410
Destekle, katıl, gönder, özgür müziğe sahip çık!

14 Eylül 2009

Oyunun Kuralı - "e-Devlet ve Bilgi Toplumu Kanun Tasarısı Taslağı": Yönetişim fobisi...

"e-Devlet ve Bilgi Toplumu Kanun Tasarısı Taslağı", başarısız olan "Bilgi Toplumu Stratejisi ile aynı yönetişim kaçkını tavırla, aynı hantal, merkeziyetçi yönetim saplantısıyla mekanik süreçler ve kurumlar icat etmekten başka bir şey yapmıyor.

“Politika”, kavramsal olarak herhangi bir organizasyonun karşı karşıya bulunduğu “olumsuz” bir durumla baş etmek ve bu durumdan “olumlu” kazanımlar elde etmek veya “olumlu” bir durumu daha iyi yöneterek faydayı sürekli ve sürdürülebilir kılmak için bir eylemsel çerçeve geliştirmek üzere yapılır. Bu, organizasyonu oluşturan tarafların tamamını ilgilendirir. İlgili tüm tarafların katılımı olmaksızın sorun yönetilemez ve daha çok sorun doğurur. Devlet bu taraflardan yalnızca biridir. Ama politika ve strateji belirlemenin devletin işi, bunların sonuçlarına katlanmanın da diğer kesimlerin görevi olduğu düşüncesi ülkemizde köklüdür.
Bu düşüncenin yeni bir örneğiyle daha karşılaştık: "e-Devlet ve Bilgi Toplumu Kanun Tasarısı Taslağı", ilgili bakanlıklara gönderildi ve ilgilenenlerin inceleyip değerlendirebilmesi için Başbakanlık web sitesinde yayınlandı. Bu taslak, mekanik bir şekilde e-devlet stratejisine indirgenmiş 2006 tarihli “Bilgi Toplumu Stratejisi”nin, e-devlet alanında bile başarısız olduğu tescillendikten sonra derde deva olsun diye yapıldı.
“En azından dürüstçe e-devleti başlığa taşıyıp ‘bilgi toplumu’nu onun arkasına takmışlar” diye düşündüm. Çünkü Bilgi Toplumu Stratejisi e-devletten başka bir açılım sunamadan haksız bir biçimde başlığında “bilgi toplumu” ibaresini taşıyordu. Bu yeni taslağın hangi derde deva olacağı belli değil, çünkü yeni bir şey söylemiyor. Aynı yönetişim kaçkını tavırla, aynı hantal, merkeziyetçi yönetim saplantısıyla mekanik süreçler ve kurumlar icat etmekten başka bir şey yapmıyor. Kalabalık ve sadece kamu birimlerinden mürekkep bir Bilgi Toplumu Ajansı kurulacak. Siyasetçiler ve bürokratlar bizi bize rağmen “bilgi toplumuna” taşıyacaklar! Ne STK’lara, ne iş dünyasına, ne akademiye ne sivil inisyatiflere hiç bir şey sormayacaklar. Bugüne kadar ne yaptılarsa aynı şeyi bu kez farklı adlar taşıyan kurumlarla yapmaya ve taktiği strateji zannetmeye devam edecekler...
BİT sivil inisiyatiflerinin öncülüğünde, ekonomik ve sosyal hayatın önemli aktörlerinin katılımıyla geliştirilecek bir “Bilgi Toplumu Eş Stratejisi”ni, bu kanun taslağının ve temsil ettiği yönetişim fobisinin karşısına dikmek zorundayız. Artık kaybedecek zamanımız kalmadı!

BThaber, s:736, 7 – 13 Eylül 2009