24 Ağustos 2010

Oyunun Kuralı - Wikileaks, basın özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı

Artık iktidar oyunu bilginin denetimi üzerinde dönüyor ve bu oyunu oynamak da giderek zorlaşıyor...

Bu günlerde bir adam ve kurduğu internet sitesi ABD hükümetine soğuk terler döktürüyor. Julian Assange ve Wikileaks’ten söz ediyorum. Site, devletlerin ve şirketlerin kirli sırlarını hepimizin bilgisine açmakla ünlendi. Geçen yıl sitenin yayınladığı “collateral murder” adlı, Irak’ta gazeteci ve çocukların da içinde bulunduğu silahsız bir gruba karşı girişilen katliam videosu ABD’nin çok canını yakmıştı. “Afgan günlüğü” adlı yeni dosya ise ABD ve müttefiklerinin 2004 - 2010 arasında Afganistan’da işlediği savaş suçlarını açık eden binlerce sayfalık belgeden oluşuyor. Bu sefer tehlikede olan “imaj”dan çok daha fazlası!

FBI, Assange ve Wikilieaks gönüllülerinin peşinde; ama bu kez “hedef”ler El Kaide militanına benzemiyor pek! Bush’un metin yazarı ultra sağcı Marc. A. Thiessen gibileri, Wikileaks’in faaliyetini “terörist saldırı” olarak niteleyip, Assange’ın CIA tarafından askeri bir operasyonla “kaçırılmasını”, hatta basın özgürlüğü adına onu koruyan İsveç, Belçika, İzlanda gibi ülkelere operasyon düzenlenmesini isteyecek kadar çileden çıktı! Hele İzlanda, ülkeyi basın özgürlüğünün cenneti haline getirecek, oluşturulmasında Assange’ın da ciddi katkısının olduğu “Modern Medya İnisiyatifi’ni parlamentosunda kabul ederek ABD otoritelerini çıldırttı! Çünkü artık iktidar oyunu bilginin denetimi üzerinde dönüyor ve bu oyunu oynamak da giderek zorlaşıyor...

Wikileaks’in yaptığı, bir ağ-dünyaya dönüşen küremizde, haber alma özgürlüğü adına hepimizin bilgi edinme hakkını korumaktan ibaret. Çünkü ifşa edilen kirli sırlar, hepimizin hayatını karartan insanlık suçlarıyla ilgili. ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinin nasıl bir dezenformasyon kampanyasına, yalanlara, entrikalara dayandığını o işgaller gerçekleşmeden öğrenmiş olsaydık, dünya bugün farklı bir yer olabilirdi. Petrol ve silah devlerinin kirli sırlarından zamanında haberdar olsaydık, yüz binlerce insan bugün hayatta, devasa alanlar kirletilmemiş, gıda, enerji, iklim krizleri patlamamış olurdu.

Basın özgürlüğünün her gün ihlal edildiiği, sansürün iktidar teknolojisi haline geldiği, bilgi edinme hakkının adı dışında varlığına tahammül gösterilmeyen ülkemde de bir Wikileaks’e ihtiyaç var... İnternet sağolsun!

10 Ağustos 2010

Oyunun Kuralı - Bilişim STK’ları ne yapmıyor?

STK’ların birer “çıkar grubu” olması doğaldır; ancak bu STK’lar yönetimle ilişkilerinde konjonktürel bir paylaşıma girmeyi yeğleyip söz konusu “çıkar”ı sürdürülebilir faydaya dönüştürmeyi başaramadılar.

Geçen yazımda “bilişim STK’ları ne yapıyor” diye sormuştum. Bu sefer ne yapmadıklarını sorgulayalım ki yapmaları gereken ortaya çıksın. Burada, TBV, TBD, TÜBİSAD gibi ana akım STK’ları kastettiğimi tekrar hatırlatayım.

Aslında bu soruyu yine bu köşede, Eylül 2006’da da sormuştum: “Ülkemizde merkezi yönetsel paradigmaların hakimiyeti dolayısıyla sivil toplum alanı yeterli bir gelişme dinamiği yakalamakta gecikti. Ekonomik ya da sosyal alanlarda faaliyet gösteren STK’lar, çoğunlukla kendi yönetsel mekanizmalarında merkezi yönetim paradigmasını yansılayıp işlevsiz kaldılar. STK’ların birer “çıkar grubu” olması doğaldır; ancak bu STK’lar yönetimle ilişkilerinde konjonktürel bir paylaşıma girmeyi yeğleyip söz konusu “çıkar”ı sürdürülebilir faydaya dönüştürmeyi başaramadılar. En temel işlevleri bilgi akışını yöneterek, görüşlerini yeterli iletişim düzeyine taşıyarak temsil ettikleri kesimlerin demokratik katılımını sağlamak, yani “izleme ve baskı grubu” kurmak olan STK’lar, hükümetler ve bürokrasiyle aralarındaki konjonktürel “çıkar ilişkisi” nedeniyle bu işlevi yerine getirmekte zorlandılar. Bunun doğal sonucu ise, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulması sürecinin bir yönetişim düzenine dönüştürülmesinde etkisiz kalmaları oldu. Kamu yönetiminde STK katılımı bir imaj operasyonuna indirgendi. Politikasızlığın boşluğunu “eylem planları”yla doldurmaya çalışan hükümet ve bürokrasi gibi, STK’larımız da katılımsızlığın ve etkisizliğin avuntusunu projelerde, raporlarda, zirvelerde, şuralarda arıyor.” (BThaber, S: 588) Herhalde isim vermediğim için o zaman bu satırları kimse üzerine alınmadı.

O günden bu güne bilişim STK’ları için her şey daha da kötüye gitti. 2008’e kadar e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu’nda belli bir etkinlik gösterdiler, izleme, değerlendirme raporları yayınladılar, sektörün sorunlarını iletmeye çalıştılar. Ama Ulaştırma Bakanı’nın operasyonu sonucunda İcra Kurulu ve DPT atıl kalınca, kendileri de sansür yasasıyla kurulmuş İnternet Kurulu’nda etkisizleşince, bu etkinlik söndü. Şu anda tek yaptıkları bir türlü çözülemeyen, bu gidişle çözümüne katkıda da bulunamayacakları “sektörün sorunlarını” anlatmak ve Ulaştırma Bakanı’na dezenformasyon malzemesi vermek.

Geçen yazıma bir çok olumlu tepki aldım. Bu örgütlerin tabanı da durumdan rahatsız. Yazıma olumsuz tepkiler de aldım, ama dolaylı yoldan. Umarım bu dolaylı tepkiler kendini açıklama çabasına dönüşür. Çünkü sivil toplum kuruluşunun asli özelliği sorumluluk, hesap verebilirlik ve şeffaflıktır.