13 Eylül 2007

Zamanımız kalmadı

Bakalım bu hükümet bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu konusunda nasıl bir tavır takınacak? Geçen dönemdeki gibi kamu saplantılı yönelimini sürdürecek mi, yoksa daha kapsamlı bir dönüşüm hamlesine cesaret edebilecek mi?

Ülke koskoca bir yılın yarısından fazlasını türbandı, laiklikti, rejimdi tartışarak harcadı ve harcamaya devam ediyor. Hayati hiçbir konuda bir santim ilerleyemedik. Gerçek işsizlik oranı yüzde 18.7. Mayıs ayından bu yana işsizler ordusuna en az elli bin kişi katılmış. Yapısal reformlar bakımından sıra bir türlü reel sektöre, üretime, istihdama, ihracata, eğitime gelemedi. Uluslararası Yönetimi Geliştirme Enstitüsü'nün Dünya Rekabetçilik Raporu'na göre Türkiye bu yıl rekabet endeksinde 43. sıradan 48. sıraya geriledi. Gerilim oyununda öncelik kazanan, kolluk kuvvetlerinin yetkilerini artıran, internet sansürüne yol açan olumsuz düzenlemelerden, inovasyon ve Ar-Ge konusunda beklenen olumlu düzenlemelere bir türlü sıra gelemedi. AB entegrasyonu meselesi heyula gibi önümüzde duruyor.

E-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu son toplantısını geçtiğimiz Mart ayında yapmış. Yani tartışmalı "Bilgi Toplumu Stratejisi" onaylandığından beri sadece üç kez toplanabilmiş. Son toplantısında ele aldığı konu da pek hayırlı: meşum internet sansür yasası! Bu arada erken seçim dolayısıyla Kurul zaten dağılmış bulunuyor. Lideri siyaseti bıraktı, diğer katılımcı bakanlar da değişiyor. Kısacası Mart'tan bu yana artık "dönüşmüyoruz"!

Nihayet Cumhurbaşkanlığı seçimi de sona erdi. Yeni hükümetin kısa sürede iş başı yapması bekleniyor. Bakalım bu hükümet bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu konusunda nasıl bir tavır takınacak? Geçen dönemdeki gibi kamu ağırlıklı yönelimini sürdürecek mi, yoksa daha kapsamlı bir dönüşüm hamlesine cesaret edebilecek mi? Eğer e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu'nun yeni yapılanmasında "Bilgi Toplumu Stratejisi'nde konumlanan kamu kesimiyle sınırlı sözde "yönetişim" modelini uygulamaya kalkarlarsa, ulusal kaynakların ve çok değerli zamanın bir kez daha heba edildiğini göreceğiz demektir.

Türkiye'nin bir an önce gerçekten "ulusal" bir bilgi ekonomisi ve bilgi toplumu stratejisine ihtiyacı var. Ulusal stratejinin asıl gücü içeriğinden değil, kimlerin (hangi tarafların/paydaşların), nasıl (bir süreçle), hangi ulusal fayda odağında, hangi kıyaslama ve analizlerle, nasıl bir (ulusal) uzlaşı uyarınca, hangi meşru (hukuki, kurumsal, sorumlu ve saydam) zeminde karar verdiklerine göre artan veya eksilen dinamiğinden kaynaklanır. Ulusal politikanın ulusal fayda üreten stratejileri doğurmasının ve bu stratejilerin uygulanmasıyla doğrudan ulusal rekabet avantajı yaratılmasının nedeni de budur. Stratejilerin içeriği de bu dinamik denklem uyarınca şekillenir zaten…

Ülkenin ihtiyaç duyduğu dönüşüm "bilgi toplumu"na ve "bilgi ekonomisi"ne doğru ve bu terimler her yerde aynı anlama geliyorlar: "toplum"un ve "ekonomi"nin tümüyle dönüşmesi gerekiyor… Yani "bir kısmı" seçeneği mevcut değil!

BThaber, S: 636, 3 - 9 Eylül 2007

0 comments: