11 Nisan 2008

Bedava Ekonomisi: Bedava baldan tatlıdır!

(Turkishtime Dergisi'nin Nisan 2008 sayısında kısaltılarak yayınlanan röportajın tamamı)

- Wired Dergisi genel yayın yönetmeni Chris Anderson'un tezine göre şirketlerin internetten daha fazla faydalanmaları onların bu ürün ve hizmetleri ücretsiz sunmasına yardımcı oluyor. Bu nasıl mümkün olabiliyor? İnternet şirketlere rekabet gücü anlamında neler katıyor?

Chris Anderson, ünlü Moore Yasası'nı depolama ve bant genişliği başta olmak üzere internet teknolojisine uyarlayarak, çevrimiçi iş yapma maliyetinin sıfıra yaklaşacağını ileri sürüyor. Bedava çevrimiçi hizmet, aslında paha biçilmez bir pazarı hedefliyor: giderek artan internet nüfusunu kendine bağlayarak yeni ve devasa bir bilgi pazarı yaratmak. Şimdilik bedava hizmetin para kazandırması internete yönelen reklam bütçelerini avlayarak oluyor. Ama internet kullanıcısının kendisi, davranışları ve eğilimleri ile ilgili olarak ürettiği bilgiyi toplayıp sektörlere paylaştırmanın sahip olduğu potansiyel değerleri düşününce, bu modelin daha da gelişeceğini tahmin etmek mümkün. Buna, artan mobilite, açık kaynak trendinin güçlenmesi ve şekillenmeye başlayan "paylaşım ekonomisi"ni ("wikinomics"-Don Tapscott) ekleyin, denklem asıl o zaman belirmeye başlar.

- Yahoo, Google gibi birçok firma birçok hizmeti ücretsiz sunuyorlar. Fakat yine de bu şirketler dünyanın en karlı şirketleri. Bu nasıl gerçekleşebiliyor? Bu başarının arkasındaki iş modeli nedir?

Ücretsiz hizmet ve hızla yükselen borsa değeri, "dotcom krizi"nden sonra finans analistlerinin yeni korkulu rüyası bu ve simgesi de Google. Google aslında, bedava içerikle izleyici yaratıp bu izleyiciye erişim imkânını reklam verenlere satmak olarak özetlenebilecek geleneksel medya iş modelini uyguluyor. Ama farkı, bu modeli geleneksel olmayan bir ortama, internetin etkileşimli dünyasına uyarlaması. Google'ın yaptığı, arama kaynaklı hedeflenmiş reklam mecrası ile bir tür "toplu pazarlama reklamcılığı". Hem internete yeni giren birçok şirketi tam da onların ürün ve hizmetlerini arayan kitlelerle buluşturan devasa bir mecraya, hem de reklamcıların kendilerini pazarlamasına izin vererek (açık kaynaklı reklam endeksleme, adsense, reklam/mecra ortaklıkları vb.) bir paylaşım ekonomisi ortamına dönüşüyor. Üstelik hantal değil esnek bir yapı. Ekonomik durgunlukla düşen reklam gelirlerine cevabı, Doubleclick gibi "şaibeli" bir reklam ağını satın almak oldu.

- Türkiye'de de dijital ortamda birçok girişim bulunuyor. Bu girişimlerin de bu şekilde ücretsiz hizmetlere yönelmesi beklenebilir mi? Türkiye'de dijital iş dünyasının önümüzdeki dönemde hangi trendleri takip edeceğini düşünüyorsunuz?

Türkiye de küresel iş trendlerini ister istemez izleyecek elbette. "İster istemez" diyorum, çünkü maalesef ülkemiz bırakın Moore yasasını fizik yasalarına bile geç tepki veriyor. Benzersiz bir "serbestleşme düşmanı özelleştirme" sonucu bant genişliği hayli pahalı. 3G ihalesi gecikiyor. Donanımda tamamen dışa bağımlıyız. Yazılım sektörümüz için bir politika geliştirmemiz gerektiğini daha yeni konuşmaya başladık. Bırakın teşviki, sektörde mantıksızca ağır bir vergi yükü var. Ağ ekonomisine uygun bir iş yapma ortamı ne hukuku ne de kurumlarıyla mevcut değil. Üstüne bir de ağır kriz tehdidi ve kronikleşmiş siyasi istikrarsızlık eklendiğinde tablo bulanık. İş dünyası buna rağmen ve zorunlu olarak küresel ekonomiye uyum sağlamaya çalışıyor. Dolayısıyla bu konuda da er veya geç sözü edilen iş modellerinin hayata geçirildiğini göreceğiz. Ama özellikle ağ ekonomisi söz konusu olduğunda, hız değer yaratmak için koşul. Gecikiyoruz. Böyle giderse, paylaşım ekonomisini iflas koşullarına uyarlayıp "takas ekonomisine" döneceğiz. Eh, bu da bir tür "freeconomics" sayılır!

0 comments: