16 Temmuz 2008

Oyunun Kuralı - Nereye Türkiye?

Türkiye geriliyor ve kapanıyor. Başta sermaye olmak üzere tüm toplumsal aktörler artık rüştünü ispatlamak zorunda. Vesayetin reddinden başka yol yok. Ne kadar demokrasi, o kadar ekmek! Bürokratik "seçkinler" hariç herkes için!

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye hakkında kabul ettiği son karar, AKP'nin kapatılması halinde 2004 yılında çıkarıldığımız "izleme sürecine" yeniden dönmemiz anlamına geliyor. Bu, fiilen AB üyeliğinin gündemden düşmesi kadar, Türkiye'nin seksenli yılların darbe koşullarına döndüğünün uluslararası ilanı da demek oluyor.
Son zamanlarda Dünya Bankası, OECD ve AB hattında gerçekleştirilen birçok çalışma da küme düştüğümüzü tescilliyor zaten. Dünya Bankası'nın 212 ülke ve bölgeye yönelik olarak açıkladığı "Dünya Yönetişim Göstergeleri"ne göre, Türkiye, 1996 ile 2007 arasında "hukukun üstünlüğü" ve "düzenleyici kurumların kalitesi", 2005 ile 2007 arasında da "siyasal istikrar" ve "ifade özgürlüğü ve hesap verebilirlik" alanlarında gerileme kaydetti. Eurostat ve OECD, Avrupa'daki 35 ülke için "satın alma gücü"ne göre 2007 GSYH geçici tahminlerini açıkladı. Türkiye AB 27 ortalaması 100 olan kişi başına milli gelir değeri üzerinden 42 kişi başına hacim endeksi ile 29'uncu sırada yer aldı. Yani geçen yıl hesap oyunlarıyla %35 artırılan kişi başına GSYH'mızın AB-27 ortalamasından %58 düşük olduğu ortaya çıktı! Genişbant, e-hazırlık, bilgi ekonomisi göstergelerine hiç girmeyelim de umudumuz tükenmesin. Türkiye geriliyor ve kapanıyor…
Kapatma davasıyla gündemimizi işgal eden anlayışın istediği tam da AB sürecinin bitmesi ve "biz bize" "eski güzel günlere dönüş" olabilir. Ama bu zihniyete şimdiye kadar utangaç destek vermiş bazı kesimlerin, özellikle de İstanbul sermayesinin bu gidişin kendi rekabetsiz, bol teşvikli güzel günlerine dönüş imkânı sağlamayacağını, tam tersine, ihracatın zayıflaması, yabancı yatırımın kaçması ve sıcak para akışının kesilmesinden en az "rakibi" Anadolu sermayesi kadar etkileneceğini anlamaya başladığını düşünüyorum. Eğer öyleyse, nihayet "burjuva sınıfı" olmaya hak kazanıp kazanamadıklarını, "reşit "olup olmadıklarını ve ne kadar güçlü olduklarını hep birlikte göreceğiz.
Ne kadar demokrasi, o kadar ekmek! Bürokratik "seçkinler" hariç herkes için!

BThaber, s:678, 7 - 13 Temmuz 2008