21 Temmuz 2007

Seçim asıl şimdi başlıyor!

Seçeneklerin geleceğinizi tamamen etkilediği seçimdir hayati olan. Ataletin dönme dolabında demokrasi sarhoşluğuyla daha ne kadar eğlenebilirsiniz ki?

Bu yazıyı okuduğunuzda seçim “geçmiş” olacak. Seçimin sonucu ne olursa olsun, hepimizin ve daha da önemlisi gelecek kuşakların hayatını belirleyecek seçim asıl şimdi başlıyor. Seçeneklerin bugününüzü ve geleceğinizi tamamen etkileyeceği seçimdir hayati olan. Seçenekler ise belli. Seçime uzanan altı aylık süreçte sahnelenen seçeneksizlik oyununun sahte kutuplarıyla kurgulanan gerilimin gizlemeyi başaramadığı apaçık iki seçenek var önümüzde…

Türkiye’nin sahip olduğu potansiyelleri dinamiklerini harekete geçerek değerlendirmek; eskilerin dediği gibi “kuvveden fiile geçerek” ulusal iradenin gücünü ortaya çıkarmak; yani küresel rekabet avantajı yaratarak güçlü oyuncuların arasına girmek… Bu sıçrama ancak ve ancak toplumun tüm taraf ve katmanlarının katılımıyla tecelli eden ulusal iradenin demokratik talebi ve denetimiyle gerçekleşecek bir adil paylaşımın yaratacağı barış ve güç birliği ortamında ortak faydayı izleyerek refaha ulaşmakla mümkün…

Diğer seçenek ise şimdiye kadar nice ulusu yutmuş karanlık, derin ve kokuşmuş bir delik… Kara bir delik. Bu seçenek doğası gereği olumsuz. Bunu dayatanların dili de hep olumsuzlamayla çalışıyor: Bölünme, şiddet, iç savaş, güvensizlik; korku, korku, korku… Bu seçenek, giderek içine kapanarak, dostunu düşmanını içerde arama tuzağına düşerek, içeride çatışmanın bedelini dışarıda hastalıklı ve güçsüz olmakla ödeyen bir ulusu gösteriyor. Başkalarının sınıflandırmalarına teslim olan ülkeler ligine dahil olmak demek bu. Çünkü çatışma ve kamplaşmanın saldığı korku bulutları içinde kaybolduğunda daha kolay güdülebileceği düşünülen sürü psikolojisinin doğurduğu yönetsel boşlukta, türü tükenmeye yüz tutmuş bir bölük “seçkin”in hayali iktidarlarını sürdürme saplantılarının bedelini özgürlüğümüz, bağımsızlığımız ve refahımız ile ödemek zorunda kalacağız. Bunu daha önce de yaşadık ve çok yüksek bir bedel ödedik. Bu değerlerin sonsuz olmadığının farkına varmamız gerek. Bu kaygan deliğe bir kez daha düşersek çıkamayabiliriz.

Oyunuzu kime vermiş olursanız olun, işbaşındaki hükümet hepinizin olacak. Gücünüzü demokratik bir biçimde kullanarak bu hükümeti hayati seçimlerinizi izlemeye zorlamanız gerekiyor. Ataletin dönme dolabında demokrasi sarhoşluğuyla daha ne kadar eğlenebilirsiniz ki?

11 Temmuz 2007

Seçim olmayacak!

Demokrasi olmadan kalkınma olmuyor… Bilgi, toplum, ekonomi, teknoloji, inovasyon, eğitim, kalite vb. ile “politika” arasında demokrasi yoksa, yani “talep” yoksa, kalkınma, yani “arz” da yok!

Bu, BThaber’de yayınlanan 100. yazım… Genellikle bilgi toplumuna dönüşüm ve bilgi ekonomisine geçiş ile ilgili politika ve stratejiler üzerine yazdım. Bilgi, toplum ve ekonomi arasında doğru ve verimli bir ilişki kurmanın yolu politikadan geçiyor çünkü. Sadece bu alandaki politikalardan değil, alıştığımız anlamda “politika”dan da… Konuyla ilgili olup da ikiden fazla hükümet görmüş kişiler bilir: iktidarlar yeniliğin tazeliğiyle bu “şık” başlık altında hemen yeni bir “kurumsal örgütlenme” geliştiriverirler! Yeni “strateji belgeleri”, “eylem planları” ve “koordinasyon çalışmaları” bunu izler. Bu arada kamu kesimiyle sınırlı olmak üzere, plana ihtiyaç duymayan bir takım mekanik eylemler yürür ve bununla “gurur duyulur”. Sonra süreci taçlandırmak için bütün bu “devletli” belgelerin tam tersi yönde anti-demokratik bir uygulama girişiminde bulunulur (RTÜK yasası, internet (sansür) yasası vb). Ardından seçim olur ve sil baştan…

Niçin? Çünkü seçim, aslında “seçim” değildir de ondan… Demokrasi olmadan kalkınma olmuyor da ondan… Bilgi, toplum, ekonomi, teknoloji, inovasyon, eğitim, kalite vb. ile “politika” arasında demokrasi yoksa, yani “talep” yoksa, kalkınma, yani “arz” da yok!

Cumhuriyet adına demokrasiyle mücadelenin bile artık elektronik ortamda yürütüldüğü bu tanıdık ama “gelişmiş” seçim ortamında neyi “seçeceğiz”?

Demokrasilerde meclis temsili olabilir, ama sandık gerçek olmak zorundadır. Bunun için de sandıkta gerçek seçeneklerin yer alması gerekir. Demokrasinin kısa tarihindeki uzun karanlıkların nedeni, iktidarsızlaşan yönetsel mekanizmanın kendi tehdit algısıyla seçmenleri seçeneksizliğe kapatmasıdır. Yani aslında 22 Temmuz’da seçim olmayacak!

Elbette bu sonsuza kadar sürmez. Yönetsel “eşik” küresel konjonktür ve iç dinamiklerin gerilimi nedeniyle aşıldığında, topluma dayatılan statüler yarılır, sosyal enerji kısa devre yapar. Bunun sonucu çatışma ve kaos da olabilir, yönetim reformu ve demokratik kalkınma da…

Kısacası herkes gibi siz BİT erbabının da “politika” yapması gerekiyor. Bilgi, iletişim ve teknoloji ile uğraşmak aslında "politika" yapmak da demek. Ama bu sefer işinizi yapabilmek için değil, hayatta kalmak için politikaya ihtiyacınız var…

(Bu yazının ilk versiyonu için: BThaber, s:628, 9 - 15 Temmuz 2007)

02 Temmuz 2007

“Bilgi toplumu” ve demokrasi

Demokratik bir katılımla oluşturulmamış hiçbir politika, hiçbir strateji, tüm tarafların uzlaşısıyla önceliklendirilmemiş hiçbir eylem planı “ulusal” sıfatını hak etmiyor. Demokratik olmayan kalkınma, ulusu değil çokulusluları kalkındırıyor.

9. Kamu Bilişim Platformu Konferansı açılış konuşmalarında TBD Başkanı’nın yeni internet suçları yasasının uygulanamazlığına vurgu yapması yerinde olmuş. Darısı Anayasa Mahkemesi’ne… Ama ben asıl DPT Müsteşar Yardımcısı Halil İbrahim Akça’nın söylediklerine takıldım. Çünkü Menteş’in söz konusu yasanın tüm itirazlara rağmen apar topar geçirilmesi ile ilgili sözlerinin ardından, Akça, “Bilgi Toplumu Stratejisi”nin “dönüşüm” fikrinin gelişme şekli hakkındaki memnuniyetini açıklıyor ve bu sürecin “bugün tüm toplumun malı olacak hale gelmesinden büyük onur ve mutluluk” duyduğunu ifade ediyordu.

Bu köşede söz konusu “strateji”nin oluşma sürecindeki yönetişim kaçkını, katılıma, dolayısıyla da uzlaşıya kapalı tavrı defalarca eleştirdim; ortaya çıkan sonucun “bilgi toplumuna dönüşüm”ü kuşatmaktan uzak, çünkü topluma uzak, salt kamu kesimindeki mekanik e-devlet uygulamalarıyla sınırlı bir eylemler sıralaması olduğunu iddia ettim. Strateji belgesinin bu zaafı, e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu “katılımcısı” STK’ların ilgili raporlarında da kamuoyunda da çokça eleştiri aldı. Dolayısıyla, Türkiye’de bilgi toplumuna dönüşümün önünde açık seçik bir engel oluşturan ve tüm topluma pahalıya mal olan bir yasanın kanunlaştırma şekli STK yetkilisi tarafından eleştirilirken, “e-dönüşüm koordinatörü” DPT yetkilisinin ufku e-devlet koordinasyonu ile sınırlanmış bir “dönüşüm hamlesi”nin temelinde yatan stratejinin taraflara kapalı yapısından ulusallık çıkarsaması yapması tanıdık, ama meşru değil.

Devletin “ulvî” menfaatleri bir yanda, “rızkına razı kul” statüsü uygun görülmüş gerçek toplum öte yanda, ortada da “denge unsuru” olarak soyutlaşıp yok olana dek yüceltilmiş bir “millet”… Bu perspektiften bakıldığında, devlet bir şeyi düşündüğünde bile o topluma mal oluyor zaten! “Tarafsız”, “sınıfsız”, yekpare bir magma…

Bu ülkede kamu otoritesi, adına “kamu kaynağı” denilen ulusal kaynağı hep kendi malı olarak gördü. Çünkü kendisini “milletin aklı” saydı. Ama içerde hava ağır da olsa dışarıda fırtınalar esiyor. Artık bu formüle dünya izin vermiyor. Demokratik bir katılımla oluşturulmamış hiçbir politika, hiçbir strateji, tüm tarafların uzlaşısıyla önceliklendirilmemiş hiçbir eylem planı “ulusal” sıfatını hak etmiyor. Ulusal kararın yokluğunda, stratejiler başkalarının politikasına göre biçimleniyor. Demokratik olmayan kalkınma, ulusu değil çokulusluları kalkındırıyor.

Seçiminizi aklınızla yapın, hayal gücünüzü gelecek için kullanın. Demokrasi güçtür, ama gücü hak etmek gerekir.


BThaber, S: 626, 25 Haziran, 1 Temmuz 2007