21 Mayıs 2009

Oyunun Kuralı - Yaklaşan “reel” krizler

Ekonomik kriz bir şekilde “yönetilebilir”. Oysa, aklımız cebimizdeyken düşünmediğimiz, yönetilmesi zor krizler kapıda! Dünya Ekonomik Forumu’nun koridorlarında endişeyle konuşulan “reel kriz üçgeni” mesela: Küresel gıda, enerji ve çevre krizleri...

Herkes ekonomik krizin nasıl yönetileceğini konuşuyor. G20 zirveleri bunun cevabını verdi aslında: “Küresel yönetişim” ve teknolojik inovasyon... Bu, bir yandan krizin en büyük riski olan korumacılıkla mücadele ederken, öte yandan finansal sistemi denetleyerek inovasyona kaynak yaratacak bir yönetişim yapısını kurgulamak demek. Bu yapıyı tesis edecek olan irade de küresel bir ağ yapısıyla bağlanan devletler... Yani sadece kapitalizm değil, ulus-devletler de dönüşüyor.
Ekonomik kriz bir şekilde “yönetilebilir”. Oysa, aklımız cebimizdeyken düşünmediğimiz, yönetilmesi zor krizler kapıda! Dünya Ekonomik Forumu’nun koridorlarında endişeyle konuşulan “reel kriz üçgeni” mesela: Küresel gıda, enerji ve çevre krizleri... Bunlar, reel mal üretimini, çevre gibi maddi koşullarla etkileyen alanlar...
Gıda krizi 2007-2008 arasında ciddi bir işaret verdi. Yıllık fiyat artışı mısırda %31, prinçte %74, soyada %87, buğdayda %130 oldu. Bir çok ülkede kanlı isyanlar başgösterdi. Gıda üretimi, enerji ve çevre ekonomisine, yani petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki yükselmeye, su kalitesi ve miktarındaki azalmaya, artan sıcak dalgaları gibi iklim koşullarına doğrudan bağlı. Daha doğrusu bunların tümü birbirine bağlı ve bu durum ekonomik durgunluğu, işsizliği, açlığı, iç savaşları ve otoriter rejimlerin yükselişini tetikliyor. Petrol savaşlarından sonra şimdi de sıra gıda ve su savaşlarına geldi! Küresel risk haritası giderek karmaşıklaşıyor. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Risk Ağı çalışmasına göre, dört alan tehlike sinyalleri veriyor: Sistemik finansal çürüme, gıda güvenliği, küresel tedarik zincirlerinde kopma ve enerji fiyat artışı riskleri... Buna yaklaşan iklim temelli çevre krizini de eklersek tablo belirginleşir.
Reel krizlere hazırlıklı olmak, ekonomik krizle aynı çözümü dayatıyor: Küresel yönetişim ve inovasyon... Küresel bir kaynak ve risk yönetişimi, ekonomik havza yönetimi, enerji ve metal sakıngan yerleşimler, çevre, enerji, gıda ve sağlık teknolojilerinde inovasyon, mevcut “işbirliği uçurumu”nun BİT ağlarıyla kapatılması... Yoksa gelecek krizlerin bedeli sadece refahımız veya işimiz değil, aşımız ve hayatımız olacak!

BThaber, s:720, 17 - 23 Mayıs 2009

11 Mayıs 2009

BThaber köşe yazıları 2003 - Nisan 2009 (pdf)

Ozgur Uckan BThaber Kose Yazilari

Oyunun Kuralı - “Yaratıcı Yıkım”

Sanayi devriminin neo-liberal paradigmasının, emperyal ulus-devlet kapitalizminin çöküşünü yaşıyoruz. Sistemik çöküş yapısal dönüşüm getirecek. Yaratıcı yıkım...

21. Yüzyılın ilk büyük ekonomik krizinin Wall Street üzerine Karl Marx’ın gölgesini düşürdüğü söyleniyor! Geçekten de S.S.C.B’nin çöküşüyle birlikte gözden düşen Marx’ın kitapları birden çok satmaya başladı! Ekonomi literatüründe Marx’tan yapılan alıntılar arttı. Yıldızı yükselen tek iktisatçı Marx değil. Ondan çok farklı birinin, Joseph Schumpeter’in adına da giderek daha sık rastlanıyor. 90’ların ortasında yoğunlaşan inovasyon tartışmalarıyla, “inovasyon ekonomisi”nin teorisyeni olarak ilgi görmüştü. Bugün ise gözden kaçan bir başka yaklaşımı çekim odağında: “Yaratıcı yıkım”...
Schumpeter’in 1929 krizi ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında geliştirdiği “Yaratıcı Yıkım” teorisinin, “Büyük Buhran”la karşılaştırılan bu günlerde hatırlanması doğal. “Kapitalizm, doğası gereği bir ekonomik değişim biçimi ya da yöntemidir... Asla, ama asla durağan olamaz. Yaratıcı Yıkım süreci kapitalizmin asli olgusudur.” (Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, 1950) Bu, doğrudan ürün ve süreç inovasyonu mekanizmalarıyla ilgili. Yeni ürün ve süreçler eskilerinin yerini alır, yeniden yapılanma süreci tüm ekonomik akışlara nüfuz eder ve sistemik bir çöküşü tetikleyerek yapısal bir dönüşüme neden olur. Çünkü kesintisiz inovasyon, paradigma dönüşümünün derin taşıyıcısıdr.
Bugün olan da bu işte. 1929 krizi sonrası şekillenen küresel ekonomik sistem çöktü. 1973 kriziyle sarsılmaya başlayan, sanayi devriminin neo-liberal paradigmasının, emperyal ulus-devlet kapitalizminin çöküşünü yaşıyoruz. Önce hammadde devleri eridi, sonra askeri-endüstriyel kompleksler, şimdi de sıra eski ekonominin son kalesi finansta. Bunu yeni bir sistemik yapılanma izleyecek. İlk darbenin tetiklediği BİT’nin ekonomik yükselişi doruğuna ulaşacak. Temel ekonomik girdinin hammaddeden bilgiye dönüşümü süreci tamamlanacak. BİT ve ileri teknolojiler ekonomik ve sosyal hayatın bütününe “gömülü” hale gelecek. Enerji, çevre ve gıda krizleri, yani “reel krizler” kapıdayken, yaratıcı yıkım döngüsünün çabuk tamamlanacağını, bu krizlere kaynak planlama iradesi ve teknolojiyle cevap verebilecek yeni bir küresel yönetişim sisteminin doğacağını umalım.

BThaber, s:718, 3-9 Mayıs 2009