04 Haziran 2009

Oyunun Kuralı - Eurovision ve rekabet arzumuz...

Krizi avantaja dönüştürmenin tek yolunun rekabet avantajı yaratmak olduğu açık. Rekebet edebilirliğin temel kaynağının verimlilik ve inovasyon olduğu, bunların da ancak BİT, bilim, teknoloji ve eğitim performansını artırarak geliştirilebileceği ortada. Bunun tek yolu ise cesur reformlar.

IMD’nin (Uluslararası Kalkınma Yönetimi Enstitüsü) 2009 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 20 Mayıs’ta açıklandı. Yıllık, ülkelerin rekabet gücünü 329 kriter temelinde karşılaştırıyor. Raporun Türkiye bölümü IMD’nin ülke ortağı olan TÜSİAD tarafından hazırlanıyor.
İlk beş sırada ABD, Hong Kong, Singapur, İsviçre ve Danimarka var. Türkiye geçen yıla göre bir basamak ilerleyerek, 57 ülke içinde 47. sıraya yerleşmiş. Geçen yıl Türkiye’nin gerisinde olan Endonezya 10 basamak yükselerek 42. sıraya ve Meksika ise 4 basamak yükselip 46. sıraya oturmuş. Önceki yıl önümüzde olan Rusya 2, İtalya 4, Romanya 9 ve Yunanistan 10 basamak gerileyerek arkamıza geçmişler.
Böyle maç skoru gibi verince, tablo pek de fena görünmüyor! Maalesef ayrıntılara girildiğinde durum iç açıcı değil! Ekonomik performansta 1 basamak gerileyerek 54., kamu verimliliğinde 4 basamak gerileyerek 48. ve altyapı verimliliğinde 3 basamak gerileyerek 45. olmuşuz. Özel sektör verimliliğinde ise 6 basamak ilerleyip 31. sıraya yükselmişiz. Genel sıralamada bir basamak yükselmemizin nedeni de, özellikle kurumsal yönetişimin geliştirdiği özel sektör verimliliği. Burada da 44. sıradaki işgücü piyasası bizi aşağı çekiyor. Bu arada, 2005 genel sıralamasında 39. olduğumuzu hatırlarsak, dört yılda 8 basamak gerilediğimiz sonucuyla yüzleşmemiz gerekiyor!
Altyapı verimliliği ile ilgili sonuçlar bizi özellikle ilgilendiriyor. Teknolojik altyapıda 46., bilimsel altyapıda 47., eğitimde 52. sıradayız. Bu değerler ortalamanın çok altında. TÜSİAD da, “ihracatta yüksek teknolojik ürünlerin oranı ile ortaöğrenim ve üniversite performansının düşüklüğü”nün en önemli altyapı sorunları olduğunu vurguluyor. BİT, bilim-teknoloji ve eğitim politikalarımızın durumu ile ilgili son üç yılda global değerlendirmeler hep aynı sonucu veriyor: geriliyoruz!
Krizi avantaja dönüştürmenin tek yolunun rekabet avantajı yaratmak olduğu açık. Rekebet edebilirliğin temel kaynağının verimlilik ve inovasyon olduğu, bunların da ancak BİT, bilim, teknoloji ve eğitim performansını artırarak geliştirilebileceği ortada. Bunun tek yolu ise cesur reformlar. Konjonktürün dönme dolabında başı dönmüş siyasetçilerimize bunu nasıl anlatmalı? Eurovision mu desek, işte bu da rekabet mi desek?..

BThaber, s:722, 1 – 7 Haziran 2009

0 comments: