30 Haziran 2009

Oyunun Kuralı - Sosyal, ekonomik ve teknolojik bir “arayüz” olarak internet

İnternet giderek gündelik, sosyal ve ekonomik hayatımıza daha fazla "gömülü" hale geliyor. İnternetin geleceğini "kökten farklı" bir dizi teknoloji belirleyecek gibi görünüyor. Bu teknolojiler yalnızca dijital ekosistemin etkileşim haritasını belirlemekle kalmayacak, interneti bizi çevreleyen dünya ile aramızda bir "arayüz" haline de getirecek.

Bir önceki yazımda “dijital ekosistem” oyuncuları arasındaki etkileşim haritasından ve internet-iletişim pazarlarındaki tüm yatırım, büyüme, verimlilik, üretim, dağılım ve paylaşım eğilimlerinin okunmasında bu haritanın rolünden söz etmiştim. Bu sosyo-ekonomik belirleyicilerden bağımsız görünen ve belli bir “kopma yaratan”, daha çok tekno-paradigma dönüşümlerine işaret eden, “kökten farklı” (disruptive) teknoloji eğilimleri de söz konusu. Ancak bu teknolojilerin inovasyon kapasitesi, yani hızla ticarileştirilebilir fayda sunma potansiyelleri yine ekosistem oyuncularının etkileşimi ve ekonomik davranışlarıyla belirlenmekte.

Gartner, 2009-2012 arasında BİT gelişimini belirleyecek yeni tekno-paradigmaları işaretleyen on “kökten farklı” teknolojiyi şöyle sıralıyor: Çok çekirdekli ve hibrid işlemciler; sanallaştırma ve örgü bilgisayar kullanımı (fabric computing- yeni nesil, dağıtık ve tamamen özelleştirilebilir çoklu bilgisayar ağları); sosyal ağlar ve sosyal yazılım; bulut bilgisayar kullanımı (cloud computing) ve platformları; web üzerinde bir veya birden fazla farklı veri kaynağını kullanarak bütünleşik uygulamalar oluşturma (web mashups); kullanıcı arayüzü; her yerde hazır ve nazır bilgisayar kullanımı (ubiquitous computing); bağlamsal bilgisayar kullanımı (contextual computing); genişletilmiş gerçeklik (augmented reality); semantik...

Özellikle Web 2.0 ile birlikte hayatımıza giren ve esnek bağlantı imkanı, ağ etkisinin yaygınlaşması ve sosyal ağlar ile belirginleşen bu teknolojiler dijital ekosistemin gelişimini bütünleyecek. Bu genel gelişme BİT evrenini doğrudan etkileyecek. Bu gelişmede öne çıkan tekno-paradigma ise etkileşim, paylaşım, sanallaştırma, dağıtık ağ yapıları ve ortak aklın ağ mevcudiyeti olarak semantik çerçevesinde şekilleniyor. Bu yapıyı doğru okursak: mobil internet, bulut/örgü web platformları ve hizmet yönelimli mimarinin (SOA), BİT kullanımını değiştireceğini; mobil robotlar ve RFID’nin, otomasyonda ilerlemenin yönünü belirleyeceğini; internet tarafsızlığı ve yönetişimi ile ilgili tartışmaların ise sosyal ağların geleceğini etkileyeceğini öngörebiliriz. Yani internet giderek hayatımıza daha fazla “gömülü” olacak ve sosyal, ekonomik, teknolojik bir “arayüz” haline gelecek...

BThaber, ,s:726, 29 Haziran – 5 Temmuz 2009

16 Haziran 2009

Oyunun Kuralı - Dijital ekosistem haritası

İnternet - iletişim pazarındaki yatırım, büyüme, verimlilik, üretim, dağılım ve paylaşım eğilimleri ve teknolojik “kopma”lar, ancak Dijital Ekosistem oyuncuları arasındaki etkileşim haritası ile anlam kazanabilir.

BİT gelişimini belirleyen belli “yasalar”dan söz edilir: Moore Yasası - işlemci gücü her 18-24 ayda bir ikiye katlanır; Disk Yasası - depolama her 12 ayda bir ikiye katlanır; Fiber Yasası – iletişim kapasitesi her 9 ayda bir ikiye katlanır; Metcalfe Yasası - ağın değeri ona bağlı aygıtların sayısının karesiyle orantılı olarak artar; Topluluk Yasası - içerik 2x oranında artar ve “x” iletişimde bulunan insanları sayısını temsil eder... Yani, daha fazla bilgisayar gücüyle, daha fazla depolama ve iletişim kapasitesiyle genişleyerek değer kazanan ağlarda oluşan topluluklar neredeyse sonsuz içerik yaratmakta ve bu durum toplumun sosyo-ekonomik yapısını hızla dönüştürmektedir.

Genişbantın gelişimi, teknolojik ilerleme ve azalan operasyon maliyetleri, BT, telekom, medya ve eğlencenin birbirine nüfuz etmesini sağladı ve “Dijital Ekosistem” oluşmaya başladı. Herhangi bir sağlıklı ekosistemin ortak fayda yaratmak için paydaşlarının etkileşime girmesini sağlaması gibi, “Dijital Ekosistem” katılımcılarının etkileşimi de ekonomik değer yaratıyor.

Farklı oyuncular farklı düzeylerde etkileşime girerek birbirlerinin alanına sızıyor: İçerik yaratımı, sunum platformları, bağlantı ve taşıma hizmetleri, tüketici elektroniği üretimi, arabulucular ve arayüzler gibi düzeylerde, içerik sağlayıcılar sunum platformlarına, aygıt üreticiler hizmet platformlarına, ağ operatörleri içerik sağlama mekanizmalarına, kablo ve uydu operatörleri telekom hizmetlerine, portallar içerik sağlama ve WiFi/telefon ağlarına, kullanıcı-temelli içerik platform sunucuları bunların tümüne ve “korsanlar” her tür yeni ağ yapısına nüfuz ediyor. “Yakınsama”dan çok, “çarpışma”, “füzyon” ve “mutasyon” terimleriyle algılanabilecek bir süreç: Oracle’ın Sun’ı alarak yazılım/donanım dengesini lehine çevirmesi, arama motorları savaşının kızışması, sanal işletim sistemleri, sanal yazılımlar ve bulut / örgü platformları cephesinin açılması, arayüz paradigmalarında değişim, genişletilmiş gerçeklik ve “ortak akıl”a yönelen web 3.0... İnternet - iletişim pazarındaki tüm bu yatırım, büyüme, verimlilik, üretim, dağılım ve paylaşım eğilimleri ve teknolojik “kopma”lar, ancak Dijital Ekosistem oyuncuları arasındaki etkileşim haritası ile anlam kazanabilir. Yaşadığımız dönüşüm anında bu kılavuza ihtiyacımız var.

BThaber, s:724, 15 - 21 Haziran 2009

04 Haziran 2009

Oyunun Kuralı - Eurovision ve rekabet arzumuz...

Krizi avantaja dönüştürmenin tek yolunun rekabet avantajı yaratmak olduğu açık. Rekebet edebilirliğin temel kaynağının verimlilik ve inovasyon olduğu, bunların da ancak BİT, bilim, teknoloji ve eğitim performansını artırarak geliştirilebileceği ortada. Bunun tek yolu ise cesur reformlar.

IMD’nin (Uluslararası Kalkınma Yönetimi Enstitüsü) 2009 Dünya Rekabet Gücü Yıllığı 20 Mayıs’ta açıklandı. Yıllık, ülkelerin rekabet gücünü 329 kriter temelinde karşılaştırıyor. Raporun Türkiye bölümü IMD’nin ülke ortağı olan TÜSİAD tarafından hazırlanıyor.
İlk beş sırada ABD, Hong Kong, Singapur, İsviçre ve Danimarka var. Türkiye geçen yıla göre bir basamak ilerleyerek, 57 ülke içinde 47. sıraya yerleşmiş. Geçen yıl Türkiye’nin gerisinde olan Endonezya 10 basamak yükselerek 42. sıraya ve Meksika ise 4 basamak yükselip 46. sıraya oturmuş. Önceki yıl önümüzde olan Rusya 2, İtalya 4, Romanya 9 ve Yunanistan 10 basamak gerileyerek arkamıza geçmişler.
Böyle maç skoru gibi verince, tablo pek de fena görünmüyor! Maalesef ayrıntılara girildiğinde durum iç açıcı değil! Ekonomik performansta 1 basamak gerileyerek 54., kamu verimliliğinde 4 basamak gerileyerek 48. ve altyapı verimliliğinde 3 basamak gerileyerek 45. olmuşuz. Özel sektör verimliliğinde ise 6 basamak ilerleyip 31. sıraya yükselmişiz. Genel sıralamada bir basamak yükselmemizin nedeni de, özellikle kurumsal yönetişimin geliştirdiği özel sektör verimliliği. Burada da 44. sıradaki işgücü piyasası bizi aşağı çekiyor. Bu arada, 2005 genel sıralamasında 39. olduğumuzu hatırlarsak, dört yılda 8 basamak gerilediğimiz sonucuyla yüzleşmemiz gerekiyor!
Altyapı verimliliği ile ilgili sonuçlar bizi özellikle ilgilendiriyor. Teknolojik altyapıda 46., bilimsel altyapıda 47., eğitimde 52. sıradayız. Bu değerler ortalamanın çok altında. TÜSİAD da, “ihracatta yüksek teknolojik ürünlerin oranı ile ortaöğrenim ve üniversite performansının düşüklüğü”nün en önemli altyapı sorunları olduğunu vurguluyor. BİT, bilim-teknoloji ve eğitim politikalarımızın durumu ile ilgili son üç yılda global değerlendirmeler hep aynı sonucu veriyor: geriliyoruz!
Krizi avantaja dönüştürmenin tek yolunun rekabet avantajı yaratmak olduğu açık. Rekebet edebilirliğin temel kaynağının verimlilik ve inovasyon olduğu, bunların da ancak BİT, bilim, teknoloji ve eğitim performansını artırarak geliştirilebileceği ortada. Bunun tek yolu ise cesur reformlar. Konjonktürün dönme dolabında başı dönmüş siyasetçilerimize bunu nasıl anlatmalı? Eurovision mu desek, işte bu da rekabet mi desek?..

BThaber, s:722, 1 – 7 Haziran 2009