İnternet içeriğinin sansürü için yeni bir “e-devlet hizmeti” geliyor! E-devlet, “e-polis devleti”ne doğru evriliyor…
Devletin bilgi toplumu stratejisini mekanik e-devlet projelerinden ibaret görme saplantısı mantıksal sonuçlarından birini daha verdi. Ulaştırma Bakanlığı’nın “elektronik ortamda işlenen suçların önlenmesi” ile ilgili tasarısı, internet içeriğinin izlenmesi, denetlenmesi ve sansür edilmesi için yeni bir “e-devlet hizmeti” öngörüyor! Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde “Bilişim Güvenliği Başkanlığı” kuruluyor. Bilgiyi kendi malı kabul eden devlet, kulları arasındaki iletişimi denetlemeyi de hak olarak görür tabii. Hükümetin iftihar ettiği e-devlet atılımı, “e-polis devleti”ne doğru evriliyor!
“Hukuk devleti”, pratik olarak hukukun yurttaşlar lehine ve devlete rağmen üstün kılınmasıdır. Çünkü devletler, her zaman ve her yerde “düzenleme”den “denetleme”yi anlarlar. “Güvenlik” ile “hak ve özgürlükler” arasındaki dengenin teminatı, hukuk devleti ilke ve kuralları çerçevesinde ancak yurttaş inisiyatifleri ve sivil toplum girişimleri ile sağlanır. Bu inisiyatifin şu ya da bu nedenlerle engellendiği, baskı altına alındığı ve yıldırıldığı durumlar, Çin’de olduğu gibi, “devlet güvenliği” gerekçesiyle bir elektronik foruma mesaj yollamanın ölüm cezasıyla tehdit edildiği “düzenleyici mevzuat”larla sonuçlanabilir.
Bu aşırı bir örnek sayılabilir, ancak mantık her zaman sonucuna ulaşma eğilimindedir. Denetleme ABD ya da AB’de olduğu gibi “çocuk pornografisi” ve “ırkçı söylemler”in denetlenmesi maskesiyle başlar, giderek tüm iletişimin denetlenmesi ve sansür edilmesi çabalarıyla sonuçlanır. Türkiye’de yaşanan da tam olarak bu!
“Çocuk pornografisi” işin bahanesi. Hükümet bu konuda ciddi olsaydı, 2001’den beri çocuk pornografisine yönelik ek protokolü imzalamamakta ayak diremez veya on yıl önce imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirirdi. Çocuk emeğinin sömürülmesi, çocuk suçluların sayısındaki artış, fiziksel şiddete uğrayan çocukların sayısındaki patlama göz önünde bulundurulduğunda, çocuk tacizi gündelik hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda.
Hükümet bu “verimli” bahaneyi kullanarak iletişim ve ifade özgürlüğünü kısıtlamayı, denetim ve sansürü meşrulaştırmayı amaçlıyor.
Bugün müstehcenlik, yarın kumar derken, her türlü muhalif içeriğin sansür edilmesinin yolu açılıyor. Nitekim tasarının “zararlı içerik” tanımı ve 301 dâhil olmak üzere referans olarak verilen TCK maddeleri bunu açıkça gösteriyor.
Hukuk devleti ilke ve kuralları, asıl yurttaşların iletişim ve ifade özgürlüğünü korumasını meşru kılıyor.
Bu en temel topluluk haklarımızı korumak yalnızca bilişim sivil toplum kuruluşlarının değil hepimizin görevi.
İster "elektronik" ister "ekonomik" isterse 220 v şehir "elektriği "olsun, e-polis devleti bildiğimiz “polis” ve “devlet” sözcüklerinin “yenilikçi” bir sentezinden ibaret olacak; ve inanın, uyruklarını “e” önekine göre yönetmeyecek.
“Net hakkında hala coşkuluyuz, tıpkı Walt Whitman’ın trenler ve telgraf hakkında duyduğu coşku gibi. O trenlerin ve telgrafın bizi birleştireceğini, bizden bir topluluk yaratacağını düşünüyordu. Trenlerin bir gün toplama kamplarına da gideceğini öngöremezdi elbette.” (Andrei Codresku)
BThaber, 16 - 22 Nisan 2007 / s:616 (geliştirilmiş versiyon)
0 comments:
Yorum Gönder