03 Nisan 2007

Hem “orada” hem “burada”: Mobil Toplum?

Atom-bireyler arasında kurulan potansiyel etkileşim ağı, ciddi bir sosyo-ekonomik dönüşüme işaret ediyor. “Bilgi çağı”, “iletişim devrimi” gibi nitelemelerin en simgesel göstergelerinden biri, hemen her sözcüğün başına takılan “e” önekiydi. Artık “m” harfi baskın: m-ticaret, m-reklam, m-borsa, m-banka, m-kütüphane, m-devlet, m-eğitim, m-sanat, m-oyun, m-terör, m-seks…


Giderek ucuzlayan ve güçlenen işlemcilerle donatılmış sayısız aygıtın birbiriyle sayısal diller aracılığıyla anlaştığı devasa bir ağ ufukta beliriyor. Teknolojiler yakınlaşıyor. Bilgisayar, internet, cep telefonu, fotoğraf makinesi, video kamera vb. arasındaki sınırlar kalkıyor. Bilgi ve iletişim teknolojileri ve küresel ağların “coğrafi yer” kavramını ortadan kaldıracağı söylendi. Kızılötesi, bluetooth, WAP, GPRS, SMS, MMS, Wi-Fi, WML, telematik vb. derken, mobil iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimiyle bu iddia artık gerçekleşme yolunda.


Son derece dinamik kullanım potansiyellerine sahip mobil iletişim teknolojileri, “uzakta” ve “burada” olmak arasındaki karşıtlığı eritiyor. Aynı anda iki yerde birden olmak mümkün hale geliyor: hem uzaktasınız hem de burada… Hem “burada” değilsiniz, hem de erişilebilirsiniz…


Artık bilgisayarlaşan ve “taşınabilir iletişim aygıtı” olarak anılan cep telefonları, “teknolojilerin yakınlaşması” (convergence) olgusunun en somut örneği: küresel enformasyon ağları, uydu teknolojileri ve genişbant radyo frekanslarına dayanan kablosuz iletişimin birlikteliğinden oluşan yeni bir teknik sentezi, telefon gibi görece eski, “sıradan” ve bir o kadar da “popüler” bir teknolojiye bağlıyor. Devasa ve anlık enformasyon akışı, metin, ses ve görüntü, yani sıfırlar ve birler halinde, fiziksel mekanın herhangi bir noktasından erişilebilir hale geliyor. Mobil iletişim, “coğrafi yer” kadar zamanın organizasyonunu da dönüştürüyor: sabit bir yerden hareketle zamanı organize etmek için gerekli iletişim ve enformasyon faaliyetlerinin zamana dayalı koordinasyonunu gereksiz kılıyor. İşte ya da evde, tümüyle bireyin isteğine bağlı, esnek bir zamanlama imkanı yaşam tarzlarını da esnetiyor. Mobil yaşamın geçirgen hale getirdiği bir başka sınır da, kamusal ve özel alan arasındaki ayrım. Kamusal alanlarda cep telefonu kullanımı, yani bireyin uzaktaki ötekilerle herkes tarafından yarısı duyulabilir konuşmaları, “özel hayat” ve “kamusallık” algımızı değiştiriyor.


Mobil iletişim ağı, artık yer ve zaman içinde fiziksel bir mevcudiyete sahip olmak zorunda olmayan bireyler arasında, akışkan ve öngörülemez bir etkileşim platformu yaratmaya başlıyor. “İletişimin gayri merkezileşmesi”, şimdiye kadar bir ölçüde ayırt edilebilir gibi görünen “sanal” ve “gündelik” yaşam arasındaki sınırda gedikler açıyor ve hiç kuşkusuz toplumsal ilişkileri de derinden dönüştürüyor.(1)


Bu yeni “toplumsallığı” belirleyen etkenler ise tamamen gerçek: üreticiler, operatörler, hizmet ve içerik sağlayıcılardan oluşan oyuncular; ekonomik ve hukuksal bağlam; aygıtların kullanılabilirlik potansiyelleri; ve “sahip olmama”yı sosyal bir ayıp haline getiren kültürel ve simgesel evren…


Atom-bireyler arasında kurulan bu potansiyel etkileşim ağı, ciddi bir sosyo-ekonomik dönüşüme işaret ediyor. “Bilgi çağı”, “iletişim devrimi” gibi nitelemelerin en simgesel göstergelerinden biri, hemen her sözcüğün başına takılan “e” önekiydi. Artık “m” harfi baskın: m-ticaret, m-reklam, m-borsa, m-banka, m-kütüphane, m-devlet, m-eğitim, m-sanat, m-oyun, m-terör, m-seks… Gerçekten de mobil iletişim teknolojileri ve mobil ağlar, bireylerin, toplulukların, iş dünyasının, ikili ilişkilerin, politik faaliyetlerin yaşamsal ve kültürel evrenini köklü bir dönüşüme uğratıyor. İş yapma, eğlenme, tüketme, örgütlenme, yönetme, eylemde bulunma tarzları ve rekabetten işbirliğine, çatışmadan taraftarlığa, arkadaşlıktan aşka her türlü sosyal ilişki, kamusallıkla özel hayat arasındaki sınırların geçirgenleşmesi ve zaman-mekan algısının bir “mobil etkileşim evreni” içinde dönüşüme uğramasıyla geri dönülmez bir biçimde farklılaşıyor. Çünkü, mobil iletişimin bilgisayarlaşma ya da internetten farkı, zengin kullanılabilirlik potansiyelleri sayesinde, kültürler, etnik kökenler, toplumsal statüler, yerleşimler vb. arasında ayrım gözetmeden yayılma eğiliminde olması.


Toplumsal ve ekonomik faaliyetlerin mobil hale gelmesi “yeni toplumsal devrim” olarak adlandırılıyor. “Mobil toplumsal ağlar/şebekeler”, internet ve mobil iletişim başta olmak üzere bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının mümkün kıldığı yeni bir “toplumsal koordinasyon biçimi”ni ortaya çıkarıyor. Yazar Howard Rheingold, bu “işbirliği teknolojileri”ni, “smart mobs” olarak adlandırıyor. (2) Mobs”, yani “mobil”in kısaltması ve sözcüğün argo anlamı olan “çete”nin birlikte simgeselleştirdiği, yeni toplumsallık türü… Akıllı, uyanık, esnek bağlarla birbirine bağlı, bir çete gibi her an kurulup dağılabilen, mobil, yani göçebe bir toplumsal işbirliği/koordinasyon “teknolojisi”… Ama çetelerin kural tanımaz esnekliği ve ele gelmez göçebeliğinin barındırdığı karanlık anlamları da taşıyan bir toplumsal birliktelik… Rheingold’un “smart mobs” ile anlamlandırmaya çalıştığı “mobil toplumsal şebekeler”, yepyeni işbirliği ve dayanışma kültürlerini, farklı ve daha etkin demokratik eylem tarzlarını mümkün kıldığı gibi, kaotik ve öngörülemez terör organizasyonlarını ya da eşine rastlanmadık gözetim/denetim biçimlerini, her yerde hazır ve nazır mobil polis devletini de ortaya çıkarabilir.


Toplumsallığın en güçlü dinamiklerinden biri olan eğlence de farklılaşıyor. Mobil oyun dünyası devasa bir sektör haline gelme yolunda. Çevrimiçi oyun, ya da çok oyunculu oyun evrenleri, mobil iletişim teknolojileriyle aslında fiziksel mekanın içine girdi, kent sokaklarına sızdı. Şehirlerde bir takım insanlar, iki sokak ötedeki bezerlerini cep telefonları, PDA’larıyla avlıyor, takımlar (akıllı çeteler) oluşturup yeni toplumsal etkileşim tarzları geliştiriyor.


Mobil iletişim kendi yer altı kültürünü de yaratıyor. Hacker’lar, mobil iletişim patlamasıyla birlikte “whacker”lara (wireless hacker) dönüşüyor. Bisikletleri veya kay kaylarıyla, sırt çantaları ve PDA’larıyla şehirlerde mobil erişim noktası avına çıkan mobil gerillalar, kırmızı noktalarla yeni haritalar yaratıp “özgür şebekeler” (free networks) kuruyor. Şehir kertenkeleleri de, kamyon arkasına takılan uyanık çocuklar misali, gördükleri saf turistlerin cep telefonlarına bluetooth yoluyla anonim mesajlar yollayıp mobil bant genişliklerine parazit oluyor (bluejacking).

Japonya’da bir liseli kızın gün içinde gönderdiği SMS sayısı 100 ile 150 arasında değişiyor. 2001 yılında dünyada 20 milyardan fazla SMS mesajı çekildiği sanılıyor. “Metinleme” (texting) olarak mobil kültür sözlüğüne geçen SMS, multimedya özellikleriyle de donanarak (MMS, kamerafonlar ve Wi-Fi) hayatın her alanına müdahale ediyor. Hem “orada” hem “burada” olmanın sanallığını görüntü, ses ve metin kombinasyonuyla mevcudiyete büründürüyor.

Cep telefonunun ülkemizde de en bildik “kültürel” boyutlarından biri olan SMS, hükümet düşürecek kadar güçlü bir “politik eylem teknolojisi” olabiliyor. 20 Ocak 2001’de virüs gibi yayılan SMS mesajlarıyla bir araya gelen bir milyon Manila’lı, “akıllı şebeke”nin gücünü gösterdi ve Filipinler Başkanı Joseph Estrada’nın düşüşünü hazırladı. 1999’da, Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü toplantısı, mobil iletişim ve internetin etkisiyle en geniş küreselleşme karşıtı gösterilerden birine sahne oldu. Geçtiğimiz yıl saygın sanat mekanlarından Tate Modern, kablosuz internet bağlantısı yoluyla gerçekleştirilen, bir zamanların Fluxus “posta sanatı”na benzeyen bir toplu performansı duvarları arasında konuk etti. Avrupa’nın şehirlerinde yeni bir toplumsal eğlence/performans biçimi, yani birbirini tanımayan insanların SMS mesajlarıyla örgütlenerek herhangi bir mekanda öngörülmedik bir kısa eylemde bulunup dağılması, “flash mob” adıyla kentli kültürüne sızdı bile.

Toplumsal dayanışma kültürünün kendisine yeni yollar bulduğu Brezilya’da, mobil iletişim ve kablosuz internet, işgücü eğitiminden yerel yönetimlere yurttaş katılımına, farklı doğrudan demokrasi deneyimlerinin teknolojik altyapısı haline geliyor. Ülkenin yeterli iletişim altyapısıyla donatılmaktan uzak kırsal bölgelerinde mobil teknoloji ve açık kodlu yazılımlarla donanmış gönüllüler, yoksul halkın gündelik yaşam koşullarının iyileştirilmesi için etkili “toplumsal dayanışma ağları” kuruyorlar. (3) Farklı bir “dayanışma ekonomisi”nin temsilcisi olan bu ağlar, Rheingold’un sözünü ettiği “toplumsal koordinasyon teknolojisi”nin en devrimci örnekleri arasında sayılabilir.

Teknoloji birbirine karşıt potansiyellerle yüklüdür. Trenler sevgilileri buluşturduğu gibi toplama kamplarına da gider. Mobil iletişim teknolojileri de yeni ve daha demokratik toplumsallık biçimlerinin oluşumuna yol açabileceği gibi, şimdikinden daha da köle bir tüketim toplumunun yaratılmasına, giderek tüm iletişim ve etkileşimin bu teknolojilerin mümkün kıldığı araçlarla dinlendiği ve denetlendiği bir faşizme de götürebilir. Salt tüketici mi yoksa etkin kullanıcılar mı olacakları, mobil gettolarında çokuluslu şirketler ve aynı-anda-her-yerde olan gözler/kulaklar tarafından kolonileştirilecekleri mi yoksa düşünce ve ifade özgürlüğünün toplumsal şebekelerinde yepyeni bir demokrasiyi mi yeşertecekleri, bireylerin kendi yaratıcılıklarına ve bağımsızlık duygularına bağlı…

NOTLAR:

[1] Geoff Cooper, Nicola Gren, Ged M. Murthag, Richard Harper, “Mobile Society?Technology, Distance and Presence”, Virtual Society? Technology, Cyberbole, Reality içinde, derleyen: Steve Woolgar, Oxford University Pres, 2002, sf. 286-301

[2] Howard Rheingold, Smart Mobs: The Next Social Revolution, Perseus Publishing, 2002 (H. Rheingold, “sanal topluluk” kavramını ortaya atan, sayısal devrimin Silikon Vadisi’nin ergen milyonerleriyle değil, Charles Babbage, John von Neumann gibi vizyonerlerle başladığını savunan bir yazar, editör ve bilimsel danışmandır. Yazdıkları arasında, “Sanal Topluluklar” (Virtual Communities), “Sanal Gerçeklik” (Virtual Reality), “Düşünce Araçları” (Tools for Thought) gibi siber alemin kült kitapları bulunmaktadır.

[3] Euclides André Mance, La Révolution des Réseaux, Portekizceden çev. Marjorie Yerushalmi, Descartes & Cie, Paris, 2003, sf. 96-109

(Mobimag, Şubat 2004)

0 comments: