07 Nisan 2008

Şizofreni, kriz ve demokrasi

Kriz yönetimi mi, krizde yönetimsizlik mi? Ulusal şizofreni kronik ve ağırlaşıyor. Çözüm artık radikal bir şok tedavisinden geçiyor.

"Burada olan bitenlerle neden ilgilenmiyor acaba sosyologlar diye sorup duruyordum kendime ama şimdi anlıyorum ki burada olup bitenler sosyolojinin değil psikiyatrinin ve belki ondan önce nörolojinin ilgi alanına giriyor aslında" diyor Mehmet Ulusel Radikal Kitap'taki köşesinde (Radikal, 21.03.2008). Bir yıl önce bu köşede "ulusal şizofreni akut mu kronik mi*" diye sormuştum ben de (S:620). Cumhurbaşkanlığı seçimi trajikomedyasından sonra, şimdi de iktidar partisini kapatma girişimiyle şizofrenimiz kronikleşti. "Hukuk devleti" ve "demokrasi" kavramlarının birbirinden bu kadar ayrı düştüğü başka bir coğrafya yoktur herhalde.

18 Mart 2008 Pazartesi günü küresel kriz eşiği aşıldı. FED, NBER, IMF, OECD gibi kurumlar krizi tescilledi. "1929 bunalımı" ile karşılaştırılan bu kriz, ABD piyasalarından sonra en önemli dış ticaret kanalımız olan Avrupa ülkelerini içine alarak Asya'ya doğru uzanmaya başladı. Credit Suisse, IKB, Deutsche Bank gibi önemli Avrupa bankaları zor durumda. Çin ve Rusya'nın da etkileneceği muhakkak. Küresel krizin ilk çeyreğin sonunda doruğuna ulaşması bekleniyor. 18 Mart günü krizden etkilenme şampiyonu Türkiye oldu! Dünya borsaları %3-4 gibi düşüşlerle alarm verirken bizde düşüş yaklaşık %8'e ulaştı. Kapatma davası henüz fiyatlanmamıştı bile. Hükümetin "güvenli liman" ilan ettiği ekonomimizin kendisi batmak üzere! Bütün ülkeler kriz yönetimine geçerken, biz kriz içinde yönetimsiz kaldık. Sıcak para akışı ve dış borçlanma üzerinde kayan bir ekonominin, küresel kriz ortamında sosyal kutuplaşma, kurumsal çatışma ve siyasal istikrarsızlık ile boğuştuğunu düşünün… Alın size ağır şizofreni!

Çözüm artık radikal bir şok tedavisinden geçiyor. Mevcut olmayan iktidarlarını korumak için debelenirken paranoyak şizofren olan organların adını duyunca bile şoka girdiği bir tedavi bu: Tam demokrasi… Anayasa ve siyasi partiler kanununun acilen değişmesi, AB sürecinin yeniden tetiklenerek siyasi ve ekonomik reformların tamamlanması gerekiyor. Bütün bunların da toplumun "asıl oyuncuları"nın katılımı ve tam desteğiyle yapılması şart. TÜSİAD'dan ilk sinyaller geldi. Şimdi sıra TOBB, TİM, sendikalar, akademi ve gerçekten "sivil" toplum kuruluşlarında… Bu katılımın "ağ etkisini" katlamak da sizlere düşüyor. Krizlerde ilk ve en büyük darbeyi BİT sektörünün aldığını unutmadınız değil mi?

BThaber, s:664, 31 Mart - 6 Nisan 2008

0 comments: