16 Mart 2009

Oyunun Kuralı - Ar-Ge ve inovasyon karnemiz

Türkiye Ar-Ge ve inovasyon endekslerinde hep aşağılarda yer alıyor. Bu konuda bir politika zafiyetimiz olduğu açık. Kriz sonrası kalıcı rekabet avantajı yaratmanın tek yolunun inovasyon olduğunu düşünürsek, aklımızı başımıza toplamamızın zamanı geldi de geçiyor demektir.

R&D Magazin’in 2008 Küresel Ar-Ge raporuna göre, Türkiye Ar-Ge’nin GYSİH’ya oranı bakımından ülkeler sıralamasında 25. sırada yer alıyor. Bu oran 2006 yılı itibarıyla binde 7 düzeyindeydi. Yıllık Ar-Ge yatırımı 4.8 milyar dolar olan Türkiye'nin 10 sıra atlayarak ilk 15'e girebilmesi için bu tutarı 13 milyar dolara çıkarması, yani 4 kat artırması gerekiyor.
Türkiye’de Ar-Ge fonlaması içinde özel sektörün payı artarken devlet payı ise azalıyor. Raporun 2009 yılı için tahmini bu dağılımın yüzde 70 özel sektör, yüzde 29 ise devlet olarak gerçekleşeceği yönünde. Bu öngörü fazla iyimser. Halen Ar-Ge fonlamasında kamu sektörünün payı oldukça yüksek. Gerçi bu oran yılar içinde giderek azalırken özel sektörün payı artıyor ve bu sağlıklı bir gelişme. Öte yandan son yıllarda TÜBİTAK’a aktarılan fonların artmasıyla kamu sektörünün katkı payının yine ağırlaşmış olduğu tahmin edilebilir.
Ar-Ge harcamalarını gerçekleştiren kesimlerin dağılımına baktığımızda ise üniversitelerin ağırlıklı olduğunu, onu özel sektörün izlediğini ve kamunun harcama payının nispeten düşük kaldığını görüyoruz. Ar-Ge faaliyetlerinin ağırlıklı olarak üniversitelerde gerçekleşiyor olması, Ar-Ge’nin ticarileştirilmesi bakımından sorunlar olduğunun bir göstergesi olarak algılanmalı. Özel sektörün Ar-Ge yoğunluğundaki yetersizlik bir yandan bu faaliyetlerin yüksek maliyeti, öte yandan bilgiye erişimdeki güçlükler ve Ar-Ge elemanı yetersizliğiyle açıklanabilir.
Türkiye’de genel Ar-Ge harcamaları içinde BİT Arge’sinin payını ölçmek için yeterli veri bulunmuyor. 2008 OECD patent verilerine göre Türkiye’de BİT patentlerinin toplam patentlerin içindeki payı yüzde 10’un altında. Finlandiya, Singapur, Çin gibi ülkelerde bu oran yüzde 50’nin üzerinde seyrederken, AB25 ortalaması yüzde 30’lar civarında bulunuyor. Bu bağlamda tüm sektörlerde zaten yetersiz Ar-Ge yoğunluğuna sahip olan Türkiye, BİT Ar-Ge’si bakımından ortalamanın çok altında bulunuyor.
Dolayısıyla Pro Inno Europe’un 2008 Avrupa İnovasyon İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin sonuncu sırada olması şaşırtıcı değil. Raporun bu durumu Ar-Ge ve inovasyonla ilgili politika zafiyetlerine bağlaması ise uyarıcı. Kriz sonrası kalıcı rekabet avantajı yaratmanın tek yolunun inovasyon olduğu düşünülürse durumumuz pek parlak sayılmaz.

BThaber, s:710, 09-15 Mart 2009

0 comments: