Hala cumhuriyeti nasıl ve kimlerden koruyacağımızı tartışıyorsak, demokrasiyi cumhuriyetin hedefi değil de tehdidi olarak görebiliyorsak, ortada çok ciddi bir sorun var demektir.
Bildik siyasi figürler, sanki günahları sıfırlanmışçasına karşımıza çıkıp kerameti kendinden menkul vatan kurtarıcıları sıfatıyla sosyal amnezimize hitap edecekler. Şizo-muhafazakarlar, daha “yeni” demokrat olmuşlar, birleşik “sosyal” statükocular, “vatan” seviciler, etnik sentetikler… Bir yanda cumhur cepheciler, diğer yanda ulvi sermayeciler…
Seçeneklerimizi konumlayan söylemlerin fiilleri seçim dili gereği gelecek zamanla çekiliyor, ama bu gelecek halkın değil iktidarın geleceği… Korku fabrikatörlerinin geleceği…
Seçimin bizim geleceğimize dair olması gerekmiyor mu? Gelecek korkularımız arasında seçim yapıyorsak, seçtiğimiz seçeneksizlik değil mi? Gelecekte nasıl bir toplum, nasıl bir yaşam kalitesi, nasıl bir refah paylaşımı, nasıl bir kalkınma istediğimizi değil de, nasıl hayatta kalacağımızı, bunun için özgürlük, adalet ve bağımsızlıktan ne kadar taviz vermemiz gerektiğini konuşuyorsak, aslında neyi seçiyoruz? Enerjimizi ve irademizi temsil edecek bir iktidarı mı? İktidarı ödünç verdiklerimizin bizi (en çok da bizden) nasıl koruyacaklarına göre oy veriyorsak, seçim yapmış sayılır mıyız?
Demokrasinin, dolaylı, dolayısıyla da sorunlu temsiliyet mekanizmasıyla, sınamaya odaklı seçim sistemiyle, kalıcı bürokratik aygıtlarıyla, hukuk devleti kurallarıyla ve sivil kurumsallaşmayla aradığı şey, ortak faydaya odaklı ortak aklın işlerliğidir. Bu yüzden hayati alanlarda üretilen politikalar seçimlerin temel seçeneklerini konumlayan ana çizgiler olarak algılanır. Demokrasilerde elbette…
Tek partili dönemin bitişinden beri hala cumhuriyeti nasıl ve kimlerden koruyacağımızı tartışıyorsak, demokrasiyi cumhuriyetin hedefi değil de tehdidi olarak görebiliyorsak, ortada çok ciddi bir sorun var demektir.
İktidar partisinin katılıma kapalı karar verme ve strateji üretme mekanizmaları yüzünden hiç de şaşırtıcı olmayan son sansür girişimleriyle (*) taçlandırdığı “politika”larının dışında, hangi partinin bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi, inovasyon ve bilim-teknoloji politikasını biliyoruz? Bu politikalar seçimimizde ne kadar rol oynayacak? Bunu bir düşünün. Sonra kendinize ve geleceğe ne kadar inandığınızı sorgulayın.
----------------------------------------------------------
(*) Cumhurbaşkanı'nın onaylamasıyla yasa (Ulaştırma Bakanlığı internet yasası) yürürlüğe girdi. Dolayısıyla "girişim" sözcüğünü "mekanizmalar" sözcüğü ile değiştirmek uygun olur. Türkiye'nin küresel ligi belli artık: Suudi Arabistan, İran, Çin ekseninde yer alıyoruz...
BThaber, 28 Mayıs – 3 Haziran 2007 / s:622
http://www.bthaber.com.tr/yazar_sayfalari_bireysel.phtml?yazi_id=545000292
0 comments:
Yorum Gönder