02 Temmuz 2007

“Bilgi toplumu” ve demokrasi

Demokratik bir katılımla oluşturulmamış hiçbir politika, hiçbir strateji, tüm tarafların uzlaşısıyla önceliklendirilmemiş hiçbir eylem planı “ulusal” sıfatını hak etmiyor. Demokratik olmayan kalkınma, ulusu değil çokulusluları kalkındırıyor.

9. Kamu Bilişim Platformu Konferansı açılış konuşmalarında TBD Başkanı’nın yeni internet suçları yasasının uygulanamazlığına vurgu yapması yerinde olmuş. Darısı Anayasa Mahkemesi’ne… Ama ben asıl DPT Müsteşar Yardımcısı Halil İbrahim Akça’nın söylediklerine takıldım. Çünkü Menteş’in söz konusu yasanın tüm itirazlara rağmen apar topar geçirilmesi ile ilgili sözlerinin ardından, Akça, “Bilgi Toplumu Stratejisi”nin “dönüşüm” fikrinin gelişme şekli hakkındaki memnuniyetini açıklıyor ve bu sürecin “bugün tüm toplumun malı olacak hale gelmesinden büyük onur ve mutluluk” duyduğunu ifade ediyordu.

Bu köşede söz konusu “strateji”nin oluşma sürecindeki yönetişim kaçkını, katılıma, dolayısıyla da uzlaşıya kapalı tavrı defalarca eleştirdim; ortaya çıkan sonucun “bilgi toplumuna dönüşüm”ü kuşatmaktan uzak, çünkü topluma uzak, salt kamu kesimindeki mekanik e-devlet uygulamalarıyla sınırlı bir eylemler sıralaması olduğunu iddia ettim. Strateji belgesinin bu zaafı, e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulu “katılımcısı” STK’ların ilgili raporlarında da kamuoyunda da çokça eleştiri aldı. Dolayısıyla, Türkiye’de bilgi toplumuna dönüşümün önünde açık seçik bir engel oluşturan ve tüm topluma pahalıya mal olan bir yasanın kanunlaştırma şekli STK yetkilisi tarafından eleştirilirken, “e-dönüşüm koordinatörü” DPT yetkilisinin ufku e-devlet koordinasyonu ile sınırlanmış bir “dönüşüm hamlesi”nin temelinde yatan stratejinin taraflara kapalı yapısından ulusallık çıkarsaması yapması tanıdık, ama meşru değil.

Devletin “ulvî” menfaatleri bir yanda, “rızkına razı kul” statüsü uygun görülmüş gerçek toplum öte yanda, ortada da “denge unsuru” olarak soyutlaşıp yok olana dek yüceltilmiş bir “millet”… Bu perspektiften bakıldığında, devlet bir şeyi düşündüğünde bile o topluma mal oluyor zaten! “Tarafsız”, “sınıfsız”, yekpare bir magma…

Bu ülkede kamu otoritesi, adına “kamu kaynağı” denilen ulusal kaynağı hep kendi malı olarak gördü. Çünkü kendisini “milletin aklı” saydı. Ama içerde hava ağır da olsa dışarıda fırtınalar esiyor. Artık bu formüle dünya izin vermiyor. Demokratik bir katılımla oluşturulmamış hiçbir politika, hiçbir strateji, tüm tarafların uzlaşısıyla önceliklendirilmemiş hiçbir eylem planı “ulusal” sıfatını hak etmiyor. Ulusal kararın yokluğunda, stratejiler başkalarının politikasına göre biçimleniyor. Demokratik olmayan kalkınma, ulusu değil çokulusluları kalkındırıyor.

Seçiminizi aklınızla yapın, hayal gücünüzü gelecek için kullanın. Demokrasi güçtür, ama gücü hak etmek gerekir.


BThaber, S: 626, 25 Haziran, 1 Temmuz 2007

0 comments: